Dâvûd-i Tâî hazretleri bir gece evinin damına çıktı. Orada Allahü teâlânın kudretini tefekkür ediyordu ki, birden ağlamaya başladı.
Kendinden geçti.
Yan dama düştü.
Ev sâhibi, “Hırsız var” zannedip, silâhıyla dama çıktı. Hazret-i Dâvûd’u görünce şaşırıp sordu:
“Hayrola ne oldu?”
Hazret-i Dâvud;
“Kendimden geçip, bizim damdan sizinkine düşmüşüm” buyurdu.
ÇOK FAKİRDİ
İmâm-ı A’zam’ın oğlu Hammâd ile Ebû Yûsuf hazretleri, Dâvûd-i Tâî’yi ziyârete geldiler.
Fakirdi mübârek.
Ama aldırmıyordu. Hammâd O’na dörtbin dirhem verip; “Bu, babamdan mirâstır, lütfen kabûl et” dedi.
“Peki” deyip aldı.
Sonra geri verip;
“Eğer birinden bir şey kabûl etseydim, önce senden kabûl ederdim” buyurdu.
Ebû Yûsuf, Hammâd’ın kulağına eğilip yavaşça; “Paraları Dâvud’un önüne saç!” dedi.
O da öyle yaptı.
Hazret-i Dâvûd;
“Bütün dünyâdaki altınları önüme yığsanız, bana şu topraktan âdi gelir” buyurdu.
Bunu duyup duygulandılar.
Ve bir müddet ağladılar.
TAKVÂ NEDİR?
Bir gün bu zâta; “Cennete ne ile girilir efendim?” diye sordular.
Cevâbında;
“Takvâ ile” buyurdu.
“Takvâ nedir efendim?” dediklerinde; “Takvâ, haramlardan sakınmaktır” buyurdu.