Beni Dâvûd’a götür!..

Bir gün, Halîfe Hârûn Reşîd, Ebû Yûsuf hazretlerine; “Beni, Dâvûd’a götür, O’nu ziyâret edip, duâsını alayım” dedi. Sonra gidip hazret-i Dâvûd’un kapısını çaldılar.
Ancak açılmadı.
Bir daha çaldılar.
Yine açılmadı. Ebû Yûsuf hazretleri; “Ey Dâvûd! Yanımda sultân var, seni ziyârete geldi, kapıyı aç!” diye seslendi.
Ama o açmadı.
Bu defâ annesi;
“Açsana evlâdım, bak sultân kapına gelmiş, aç da içeri girsinler” dedi.
Yine açmadı.
Ve annesine;
“Anneciğim, dünyâ ehli ile benim ne işim vardır? Onları görünce, kalbim kararıyor, âhireti unutuyorum. Beni mazur gör” dedi.
Israr edince;
“Ey Allahım! Sen; (Annenizin hakkını gözetin, zîrâ onun rızâsı benim rızâmdır) buyurduğun için kapıyı açıyorum, yoksa açmazdım” dedi.
Ve açtı kapıyı.
Halîfe Hârûn Reşîd ile İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri içeri girip, Dâvûd-i Tâî hazretleriyle uzun sohbet ettiler.

İÇEN ŞİFÂ BULUR
Bu zât bir sohbetinde; “İslâmiyet faydalı ilâç gibidir. Kim içerse muhakkak şifâya kavuşur” dedi.
Ve ardından;
“İslâmiyetin emirlerini inanarak tatbîk edenler, dünyâda da âhirette de faydasına kavuşurlar” buyurdu.
“İnanmadan tatbîk edenler de kavuşur mu?” dediler.
Cevâbında;
“Onlar, uydukları nisbette dünyâda faydasını görürler. Ama âhirette ellerine bir şey geçmez. Çünkü Cennete girmek, ancak îmân ile mümkündür” buyurdu.

Comments are closed.