Sen kabîlene dön!..

(Dünden devam)

Ebû Zer radıyallahü anh îmân edince doğru Kâbe’ye gidip, kâfirlerin yüzüne karşı Kelime-i şehâdeti haykırdı. Ancak kâfirlerin hücumuna uğradı. Efendimiz Ona acıyıp çağırdılar:
“Yâ Ebâ Zer!”
“Buyur yâ Resûlallah!”
“Kabîlene dön. İslâmı orada yay!” buyurdular. Ebû Zer; “Peki yâ Resûlallah!” deyip kavmine döndü.
Kabîleyi topladı.
Ve yüksek sesle;
“Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah deyiniz!” diye nidâ etti. O anda dört bir yandan îtirazlar yükseldi.
“Ne diyor bu?”
“Bu delirmiş!”
Tansiyon yükselince, kabîle reisi Haffâf: “Susun, susun!” diye bağırdı. Herkes sustu. Ebû Zer anlatmaya başladı:
“Müslümân değilken nuhem putu’na, içmesi için bir tas süt götürüp önüne koydum. Az sonra ne oldu biliyor musunuz?
“Ne oldu?” dediler.
“İnanacak mısınız?”
“Söyle inanırız” dediler. O zaman; “Bir köpek gelip sütün tamamını içti ve bacağını kaldırıp, putu ıslattı. Şimdi size soruyorum, bu nasıl ilâh ki, önündeki sütü bir köpeğe kaptırıyor ve ondan böyle hakâret görüyor?” dedi.
Herkes şaşkındı.
Sessizlik oldu.
Kalabalıktan biri; “Peki senin Peygamberin ne diyor” deyince şöyle anlattı: “O diyor ki, Allah birdir, şerîki yoktur, yemez, içmez ve ölmez. O, her şeyin mâliki ve sâhibidir. Çocuklarınızı toprağa değil, kalbinize gömün!”
Önce Haffâf.
Sonra Üneys.
Sonra da başkaları ve nihâyet bütün kabîle kâmilen îmânla şereflendiler. Hem de putlarını kıra kıra…

Comments are closed.