Bosnalı Tevfîk Efendi

Mehmed Tevfîk Efendi, 1785 (H.1200) senesinde Bosna’da doğdu. Kuşadalı İbrâhim Efendinin talebelerindendir. 1866 (H.1283) senesinde İstanbul’da vefât etti.
Bosnalı Tevfîk Efendi, talebesi olan Erzurumlu Hüseyin Rûhî’ye yazdığı mektupta buyuruyor ki:
“Mürşid-i kâmil, insanları Allahü teâlâya ulaştıran ve ilimde yüksek mertebelere yükselten kişidir. Ayın parlaması güneşten kaynaklanır. Gerçek ay, kalb ve rûhumuzdur. Güneş ise mürşid-i kâmilin kalbidir. Dünyâya çok rağbet ettiğimizden kalbimiz karardığı için, mürşid-i kâmili göremez olduk. Onlar bu âlemde her zaman vardır.
Ey yavrum! Sen de bizim gibi durup dinlenmek bilmeyen bir yolculuğa koyulmuşsun. Bu dünyânın fâni ve basit hayâtı seni aldatıp azdırmasın. Mağrûr olma. Böyle yaparsan, hasret ve pişmanlık günü olan kıyâmet gününde mahzun, ürkek ve müflis olarak dolaşırsın.
Ey mes’ûd ve bahtiyâr kardeşim! Mademki, Allahü teâlânın sevdiği kullarının yolunda yürümek arzûsundasın, bu yolun şartlarını ve edeblerini gözetmelisin! En önce, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden sakınmak lâzımdır. Çünkü, Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esâsı, bu ikisidir. İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dînini bilen ve seven, dindâr âlimlerin sözlerine ve kitâblarına uydurmalısınız. Sâlih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz. Uykuda, yemekte ve söylemekte aşırı gitmeyip orta derecede olmalısınız. Seher vakti, [ya’nî gecelerin sonunda] kalkmaya gayret etmelisiniz. Bu vakitlerde istigfâr etmeyi, ağlamayı, Allahü teâlâya yalvarmayı ganîmet bilmelisiniz. Sâlihlerle düşüp kalkmayı aramalısınız. (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir) hadîs-i şerîfini unutmayınız! Şunu, iyi biliniz ki, âhıreti [se’âdet-i ebediyyeyi] isteyenlerin dünyâ lezzetlerine düşkün olmaması lâzımdır…”

“İŞLERİNDE SADIK OL!..”
Bosnalı Tevfîk Efendi, vefatından önce oğluna yaptığı vasiyette buyurdu ki: “Ey âşık ve sâdık oğlum! Niyetinde, amelinde ve ibâdetinde sıdka, doğruluğa yapış. Bu ihlâsın, samîmiyetin îcâbıdır. İhlâs, kulun işlerinin ve tavırlarının Allah için olmasıdır. Eğer kulun işlerine, nefsin arzularından, lezzetlerinden bir şey karışırsa sıdk, doğruluk bozulur. Böyle kimseye işlerinde ve hareketlerinde yalancı demek uygun olur. Sıdkın derecelerinin sonu yoktur. Kul işlerinin bazısında sâdık olup bazısında olmayabilir. Eğer bütün işlerinde sadık olursa ona ‘sıddîk’, pek doğru denir.”

Comments are closed.