Bir mektup yazar mısınız?

Cemâleddîn-i Geylânî hazretleri Kazvin’de otururdu. Herkes, nûr saçılan sohbetlerinden istifâde etmek için, her taraftan akın akın yanına koşardı.
Talebesi çoktu.
Birçoğu yerliydi.
Kimi de dışarıdandı.
Mesela Şîrâz pâdişâhı bunlardandı. Kazvin’in ileri gelenlerinden biri Şîrâz’a göç etmek istedi. O yerin pâdişâhının bu zâtın talebesi olduğunu biliyordu.
Bunu düşünüp,
huzuruna geldi.
Ve kendilerine;
“Efendim, Şîraz’a gittiğimde, bana kolaylık göstermesi için Şîrâz pâdişâhına bir mektup yazar mısınız” diye rica etti.
Büyük velî;
“Peki” dedi.
Ve bir kâğıda;
“Bal ve Râziyâne” yazıp ona verdi. O kimse bu mektubu alıp, Şîrâz’a vardığında pâdişâhla görüşmek istedi.
Ancak adamları;
“Sultân hasta” dediler.
Hem de ağırmış.
Karın ağrısından muzdarip olup, hamamda imiş. Hamama gitti. Pâdişâhın yanına girdi ve ağrılar sebebiyle çok sıkıntıda olduğunu görüp selâm verdi.
Sultân selâmını alıp;
“Neredensin?” dedi.
“Kazvin’den” deyince;
“Cemâleddîn hazretleri nasıldır?” diye sordu. Cevaben; “İyidir” dedi. Ve mektubu verdi. Pâdişâh mektuptaki iki kelimeyi okuyunca, hocasının kerâmet olarak hastalığına ilaç yazdığını anladı.
Bal ile o otu aldırdı.
Birbirine karıştırdı.
Ve yiyip şifâ buldu.
Hemen ayağa kalktı.
O hastalıktan eser kalmadı. Allahü teâlâya çok şükretti ve gelen kimseye çok ikrâmlarda bulunup kolaylıklar gösterdi.

Comments are closed.