Gâlib Dede

Gâlib Dede, Mevlevî büyüklerindendir. 1757 (H.1171) senesinde İstanbul’da doğdu. 1799 (H.1213) senesinde vefât etti. Türbesi, Galata Mevlevîhânesindedir.
Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki:
Uğursuzluğa inanmamalı, tesîr eder sanmamalıdır. (Rûh-ul-beyân)da, Tevbe sûresi, otuzyedinci âyetinin tefsîrinde diyor ki: (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” teşrîf edince, günlerin mü’minlere uğursuz olmaları kalmadı.)
Bir hastalığın sağlam insana elbette geçeceğini kabûl etmemelidir. Allahü teâlâ dilerse geçer, dilemezse geçmez. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Müslümânlıkta, uğursuzluk ve hastalığın sağlam kimseye muhakkak geçmesi yokdur.) Bununla beraber, tehlikeli şeylerden, şüpheli yerlerden kaçınmak vâcibdir. Hastalığa yakalanmamak için tedbîr almalıdır.] Kâhinlere, falcılara inanmamalıdır. Bilinmeyen şeyleri bunlara sormamalıdır. Bunları gaybı bilir sanmamalıdır. (Şerh-ı akâid) kitâbının başında diyor ki:
“İnsanın bir şeyi bilmesi, his organı ile, güvenilir haber ile veyâ akıl ile olur. His organları beştir. Güvenilir haber ikidir: Tevâtür ve Peygamber haberleri. Tevâtür, her asrın güvenilen insanlarının hepsinin söylemesidir. Akıl ile bilmek de ikidir: Düşünmeden hemen bilinirse, (Bedîhî) denir. Düşünmekle bilinirse, (İstidlâlî) denir. Her şeyin, kendi parçasından büyük olduğu bedîhîdir. Hesâbla edinilen bilgiler istidlâlîdir. His organları ve akıl ile birlikte hâsıl olan bilgiler, (Tecrübî)dir…” Görülüyor ki, İslâm dîninin, hesâbın ve tecrübenin bildirmediği şeylere (gayb) denir. Gaybı ancak, Allahü teâlâ ve Onun bildirdikleri bilir.
(Sihir), yani büyü yapmamalıdır ve sihir yaptırmamalıdır, harâmdır ve küfre en yakın olan, en fenâ harâmdır. Sihre âit ufak bir şey yapmamaya çok dikkat etmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Müslümân sihir yapamaz. Allah saklasın îmânı gittikden sonra, sihri tesir eder.) Sanki sihir yapınca, îmânı gider.
Şeyh Gâlib Dede’nin vefatından kısa bir zaman önce, Peygamber efendimiz için yazdığı şiir:

“Hutben okunur minber-i iklim-i
bekâda
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i
cezâda
Gülbank-i kudûmün çekilir arş-ı
Hüdâda
Esmâ-i şerîfin anılır arz u semâda

Sen Ahmed ü Mahmûd ü
Muhammedsin efendim.
Haktan bize Sultân-ı müeyyedsin
efendim…”

Comments are closed.