(Dünden devam)
Osmân ve Savcı Beyler, Şeyh Edebâli hazretleriyle tekkeye ulaştıklarında, tekke misâfir kaynıyordu. Tekkenin en iyi odasını, Şâkir Efendi adında bir derviş, onlara tahsîs etti.
Ayrılırken,
Savcı Bey;
“Ey derviş, seni sevdim. İstersen tanışalım.
Biz, Ertuğrul Gâzi’nin oğullarıyız.
Ben Savcı, kardeşim Osmân” dedi.
O memnun oldu
Ve cevâp verip;
“Ben de sizin gibi bey oğluydum. Ama şimdi garip bir dervişim” dedi.
Merakla sordular:
“Beyzâde iken, ne oldu da bir garip derviş oldun?”
Şöyle anlattı:
Babamın tek oğluydum.
Her dediğim, yerine gelirdi.
Sonra avcılığa merak sardım.
Bir gün arkadaşlarla ava çıktık.
Ben, bir ala geyiğin arkasından dolaştım ve tam şu yerde, geyiğe yaklaştım.
Yayımı gerip, oku fırlattım.
Ok kayboldu gözden.
Şaşırıp kaldım.
O ara, nurlu biri geldi yanıma.
Şeyh Edebâli hazretleriymiş.
“Hayırdır evlât, burada ne yaparsın?” dedi.
Vaziyeti anlattım.
Kuşağından bir ok çıkarıp;
“Okun bu mu?” dedi.
Baktım, benim oktu. Ayaklarına kapandım. Bir daha ayrılmadım…