Hazret-i Âdem Hazret-i Cibrîl’e;
“Beni nereye götürürsün?” diye sordu. O da cevâben;
“Halk olunduğun yere” dedi.
Bu cevabı aldı.
Pek çok ağladı.
Meleklere dönüp;
“Esselâmü aleyküm ey melekler! Sizden ayrılıyorum. Lâkin bir istirhâmım var. Benim için ‘kasten yaptı’ demeyin. ‘Unuttu’ deyin” buyurdu.
Hazret-i Cebrâil Onu aldı.
Serendib dağına indirdi.
Hazret-i Havvâ’yı Cidde’ye.
Kendisi semâya yükseldi.
Hazret-i Âdem ağlayıp;
“Ey Cebrâil, bu mihnet diyârında beni koyup gidersin. Tekrâr ne gün gelirsin?” dedi.
Hazret-i Cebrâil;
“Biz melekler Hak emrinden çıkmayız” dedi.
Ve gözden kayboldu.
Âdem Nebî mahzun oldu.
Mihneti fazlalaştı.
Devamlı ağlıyordu.
Gözyaşları çağlıyordu.
O yaşlardan dereler hâsıl oldu.
Kuşlar gelirlerdi.
O sudan içerler;
“Bundan daha lezzetli su görmedik” derlerdi.
Hak teâlâ kurda kuşa;
“Âdem’in hâtırını sormaya gidiniz. Kendisini tesellî eyleyiniz!” diye emretti.
Grup grup geldiler.
Önünde saf tuttular.
O ise hep ağlıyordu.
Başını kaldırıp da onlara bakmıyordu…