Âhir zamanda zengin olmak saadettir…

Zekâtını fakirlere veren ve alın teri ile helâlinden kazanan kimsenin köşkler yaptırması, harâm değildir, helâl ve mübârektir. Tembel oturup, çalışmayıp, fakir kalmak, yâhut kazandıklarını harâm şeylere verip, basit meskende kalmak, uygun değildir. Böyle tembellerin ve malını harâmlara isrâf edenlerin yüzünden, çalışkanlar niçin suçlu olsun? Zekâtını verenlerin köşklerde oturmaları, şık giyinmeleri, fennin bulduğu bütün kolaylıklardan faydalanmaları helâldir. Bir âyet-i kerîmede meâlen;
(Verdiğim ni’metleri kullanmalarını severim) buyurulmuştur. Ayrıca Allahü teâlâ;
(Çalışana veririm) buyuruyor. Çalışıp kazanmak ibâdettir. Zenginlik, zengin olmak günâh değildir. Allahü teâlâ, şükreden zenginleri sever. Zengin olduğu için, kendini beğenmek, kendini başkalarından üstün görmek harâmdır. Kısas-ı Enbiyâ kitâbında diyor ki:

FAKİRLERE DAĞITIRLARDI…
“Aşere-i mübeşşereden yani Cennete gidecekleri müjdelenen on kişiden Zübeyr bin Avvâm hazretleri tüccâr idi. Medîne’de, Basra’da, Kûfe’de, Mısır’da mülkleri, geniş arâzîleri ve hizmetçileri vardı. Fakat bütün gelirini fakirlere dağıtırdı…
Cennetle müjdelenenlerden hazret-i Talha da zengindi ve şık giyinirdi.
Cennetle müjdelenenlerden hazret-i Osmân da zengin tüccârdı. Tebük gazâsında onbin altın ve mal yüklü bin deve verip Resûlullah efendimizin duâsını aldı.
Peygamberlerden İbrâhîm aleyhisselâm, Dâvud aleyhisselâm ve Süleymân aleyhisselâm da çok zengindiler. Eshâb-ı kirâmın fakîrlerinden çoğu;
‘Zenginler bizim gibi ibâdet yaptıkları gibi, malları ile de hayırlı işler yaparak çok sevâp kazanıyorlar’ diyerek, şükreden zenginlere imrenirlerdi…”
Zekâtı verilmiş olan mal, ne kadar zaman saklanırsa saklansın, sâhibine zarar vermez. Zekâtı verilmiş malı piyasadan çekmek, suç olmaz. Suç olmaz demek, âhirette bunun için, suâle çekilmez ve azâb olunmaz demektir. Fakat bu mal ile, hayırlı işler yapmanın, İslâmiyete, Müslümânlara yardım etmenin sevâplarına kavuşulamaz. Âhiretteki yüksek derecelere erişilemez.
Ehl-i sünnet itikadında olmayan bazı kimseler, zekâtı verilen malı da, elde tutmamak lâzımdır diyorlar. Halbuki;
(Altınlarını, gümüşlerini saklayıp Allah yolunda dağıtmayanlara çok acı azâb vardır) meâlindeki âyet-i kerime nâzil olunca, Resûlullah efendimiz;
(Zekât Müslümânların mallarını temizlemek için emir olundu. Zekâtı verilen mal kenz olmaz. Yani saklanan mal sayılmaz) buyurmuştur. İmâm-ı Taberânî’nin bildirdiği hadîs-i şerifte de;
(Zekâtı verilen mal, kenz değildir) buyuruldu. Yani zekâtı verilen mal, biriktirilmiş, saklanmış mal sayılmaz demektir.
Zekâtı verilen mal, muhafaza altına alınmış, korunmuş demektir. Resûlullah efendimiz, Münâvîde senetleri ile yazılı olan bir hadis-i şeriflerinde;
(Zekâtını vermekle mallarınızı zarardan koruyunuz) buyurmuştur. Abdülganî Nablüsî hazretleri de;
“Zekât, malı zarardan korur” buyuruyor.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Ebedî saâdete kavuşmak isteyen, Muhammed aleyhisselâma uymalıdır. Ona uymakla şereflenmek için, dünyâyı büsbütün bırakmak lâzım değildir. Farz olan zekât verilince dünyâ terk edilmiş sayılır. Mal zarardan kurtulur. Çünkü zekâtı verilen mal zarardan kurtulur. Dünyâ malını zarardan kurtarmanın ilâcı, bunun zekâtını vermektir. Malın hepsini vermek daha iyi ise de, zekâtını ayırıp vermek de, hepsini vermek gibi olur.”

MERHAMETE KAVUŞMAK İÇİN
Âhırette merhamete kavuşmak, dünyâda iken, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yasaklarından da sakınmakla mümkündür. Nitekim A’râf sûresinde meâlen;
(O gün, merhametim, yalnız benden korkarak kâfir olmaktan ve günâh işlemekten kaçınanlara, zekâtını verenlere, Kur’ân-ı kerîme ve Peygamberime inananlara mahsûstur) buyurulmuştur.
Netice olarak zenginlik, zengin olmak kusur, günah değildir. Dinimizde günah olan, kötülenen, zenginliği ile kibirlenmek, insanlara üstünlük taslamak, onlara zulmetmek, hakir görmek ve malının zekâtını emredilen yerlere vermemektir. Helâl yoldan mal kazanmak, zengin olmak kötülenmemiş hatta teşvik edilmiştir. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi:
(Âhir zamanda zengin olmak saadettir.)

Comments are closed.