Bak, Levh-i mahfuzu görürsün

Osman bin Affan (radıyallahü anh), Kur’ân-ı azîmüşşânın yazılma işi ile uğraşırken bir Cuma günü Cuma namazını kıldıktan sonra mübarek ellerini kaldırmış dua ediyordu.
O ara yanına biri geldi.
Ve ona bir şeyler dedi.
Hatta uygunsuz sözler de söyleyip “Ey Vahiy kâtibi! Sure-i Tebbeti, fazileti bakımından sure-i İhlas’tan önce yazmak layık değildir. Akla da hoş gelmez” deyiverdi.
Hazet-i Osman hemen kalktı.
O kişinin yanına vardı.
Ve bu tereddüdü gidermek için mübarek eliyle onun gözlerini silip “Levh-i mahfuza bak!” buyurdu.
O kimse de baktı.
Ve Levh-i mahfuz’u gördü.
Kur’ân-ı azîmüşşân Levh-i mahfuz’da da aynen bu tertib üzere yazılmıştı.
Bunu gözleriyle gördü.
Ve hiç şüphesi kalmadı.
Hatta Hazret-i Osman’a karşı yaptığı bu kaba hareketten dolayı çok üzüldü. Çok da mahcup oldu, utandı ve kendisinden çok çok özür diledi.
*
Hazret-i Ömer, kızı Hazret-i Hafsa’yı Hazret-i Osman’a (radıyallahü anhüm) nikâhlamak istiyordu.
Varıp bunu ona teklif etti.
Ancak Hazret-i Osman özür beyan edince, Hazret-i Ömer üzüldü.
Efendimiz bunu duydular.
Hâliyle çok üzüldüler.
Ve onu sevindirmek istediler.
Bunun için kendisini görüp, “Yâ Ömer! Kızını Osman’dan daha iyisi alacak. Osman da Hafsa’dan iyisini zevce edinecek. Sen, kızını bana nikâh et. Ben de kızımı Osman’a nikâh edeyim” buyurdular. (Radıyallahü anhüm)

Comments are closed.