(Dünden devam)
Abdülmuttalib tam bıçağı çalıyordu ki Kureyş’ten biri, kendisine, “Dur! Kesme sakın. Böyle yaparsan âdet olur, herkes oğlunu nezredip keser” dedi.
O da “pekâlâ” dedi.
Ve kesmedi.
Güngörmüş bir âlime gidip yaptığı adağı ve gördüğü rüyaları ona arz etti.
*
Âlim sordu:
“Sizde bir insan diyeti ne kadardır?”
“On devedir.”
“Öyleyse on deve ile oğlun arasında kur’a çek. Kur’a oğluna çıkarsa on deve ilave edip bir daha çek. Kur’a develere çıkana kadar buna devam et” dedi.
Bu fikir hoşuna gitmişti.
Dediği gibi yaptı.
Onuncu kur’a develere çıkınca yüz deveyi kurban edip etlerini fakirlere dağıttı.
*
Peygamber Efendimiz on iki yaşlarında iken Ebu Tâlib’le sefere çıkmışlardı.
Bir müddet gittiler.
Busra’da mola verdiler.
Burada Bahîra adında bir rahip vardı ki semavi kitaplardan ahir zaman Peygamberinin alametlerini ve bir gün buradan geçeceğini okumuştu.
Ve teşrifini bekliyordu.
*
Nihayet bir gün geldi.
Bir kervanın geldiğini gördü.
Merakla baktı. Evet bu, beklediği kervandı! Çünkü kervanın üzerinde bir bulut geliyor, taşlar kervandaki birine selam veriyor, ağaçlar aynı kimseye doğru saygıyla eğiliyordu…
Evet bu, O idi!
Ahir zaman Nebisi geliyordu…