Hazret-i Bilâl-i Habeşi (radıyallahü anh), bir kâfirin kölesiydi. Lâkin Fahr-i Âlem Efendimiz’in mübarek ayağının toprağına yüz sürüp kalpten Müslüman olmuştu.
Bir kilise vardı.
Bir de hizmetçisi.
Bir gün Hazret-i Bilal o kiliseyi tenha buldu. İçeri girip putların yüzlerini kirletti ve aceleyle dışarı çıkıyordu ki o hizmetçi ile karşılaştı.
Hizmetçi kiliseye girdi.
Putların o hâlini gördü.
Ve Bilal’in yaptığını anladı.
Feryad ederek acele müşriklere koşturup Hazret-i Bilal’i şikâyet etti.
***
Müşrikler kızdılar!
Bilal’in Efendisine gidip “Bir kölenin, bizim putlarımıza böyle ihanet etmesi uygun mudur? Bu kölenin cezasını vermen gerekir!” dediler.
Efendisi dinledi.
Cevaben dedi ki:
“Madem öyle, onu size verdim. Ne ceza vermek isterseniz, öyle yapın!”
***
Onlar Bilal’i aldılar.
Elbisesini çıkardılar.
Kızgın kumun üzerine çıplak olarak yatırıp karnı üzerine de ağır bir taş koydular… Sonra onu bağlayıp “Muhammed’in dininden dönmedikçe bu işkenceden kurtulamazsın!” dediler.
Hazret-i Bilal bu taşın altında devamlı “Allah” derdi.
***
Efendimiz yoldan geçerken Hazret-i Bilal’in bu hâlini gördü.
Baktı ki işkence çekiyor.
Ama dili “Allah” diyor.
Onun bu hâline acıdı.
Ve yanına yaklaşıp “Allah ism-i şerifini söylemen, seni kurtarır” buyurdu.
Ve ayrılıp devlethanelerine gitti. (Devamı yarın)