Allahü teâlâ, ateşi, havayı, suyu ve toprağı hazret-i Ömer’in emrine verdi.
Nitekim onun hilafet zamanıydı.
Medine’de zelzele oldu.
Halk çok korktular.
Ve Halifeye ilettiler.
O da halkı topladı.
***
Minbere çıkıp “Ey Müslümanlar! Resulullah’tan işittim. ‘Zelzele, iki şeyden olur. Biri zina, öteki zulüm. Zina ve zulüm aşikâr olursa yer/toprak Allahü teâlâya yalvarır, inler ve sallanmaya başlar. Ta ki Allahü teâlâ onları helak eder’ buyurdular” dedi.
Halk dinliyordu.
***
O devam edip “Eğer günahkâr ben isem tövbe ettim, siz de tövbe ediniz!” buyurdu.
Hepsi tövbe ettiler.
O da kamçısını aldı.
Ve şiddetle yere vurup “Ey toprak! Sen tövbe edenlerin altında sallanıyorsun… Eğer durmazsan, sana bir vururum ki kıyamete kadar onu söylerler” buyurdu.
O sözünü bitirdi.
Zelzele de durdu.
***
Hazret-i Ömer’e rüzgâr da itaat etti.
Nitekim bir cuma günüydü.
Hutbe okuyacaktı.
Minbereye çıkıp “Yâ Sariye! El cebel, el cebel!”/Yâ Sariye! Dağa dikkat et, dağa! diye seslenmişti.
Rüzgâr bu sesi aldı.
Sariye’ye ulaştırdı.
Hazret-i Sariye o esnada ordusuyla Nihavend’de bulunuyordu. Hazret-i Ömer’in sesini oradan işitip tedbirini aldı ve onlardan önce davranıp düşman askerini hezimete uğrattı.