İslâmiyetin yasak ettiği şeylerden sakınmak, hudûdu aşmamak ve emrettiklerini yapmak, gaflet uykusundan uyanmak lâzımdır. Ecel gelince, insan uyanacak, gözleri açılacaktır. Fakat o zamân pişmânlık işe yaramayacaktır. Rezîl olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Her insan için ölüm yaklaşmaktadır. Âhıretin çeşit çeşit azâbları, insanları beklemektidir. İnsan öldüğü zamân, kıyâmeti kopmuş demektir. Ölüm uyandırmadan ve iş işten geçmeden önce uyanmalı, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğrenip, şu birkaç günlük ömrü, bunlara uygun geçirmeye çalışmalıdır. Kişi hem kendisini, hem de yakınlarını âhıretin çeşitli azâblarından kurtarmalıdır. Tahrîm sûresinin 6. âyetinde meâlen;
(Ey îmân edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır) buyuruldu.
İÇTEKİ VE DIŞTAKİ DÜŞMAN!
Şeytân, insanın dışındaki düşmandır. İnsanın içindeki nefis ise, iç düşmandır. İçteki düşman yani nefis yardım etmedikçe, dışarıdaki düşman, insanı aldatamaz. Şeytâna ve nefsin arzularına uymak, insanın Allahü teâlâyı unutmasına sebep olur. Kişinin arkadaşı, dostu, yâ şeytândır yâhut Allah adamlarıdır. Bunun için insan, dost edindiklerine ve meşgûl olduklarına dikkat etmeledir.
Bunun için sıhhat varken, henüz ömür bitmemişken, Allahü teâlâyı çok zikretmek, anmak, Kur’ân-ı kerimi okumak ve emirlerini öğrenmek için, zamân ayırmak lâzımdır.
Nefsin arzuları ve dünyâ nimetleri, insanı aldatır, âhıreti, Cennet nimetlerini unutturur. Şeytân, insanı dünyâya teşvik eder, fakîrlik ve yoksullukla korkutur. Halbuki dünyâ nimetleri geçicidir, elde kalmaz ve acele gider. Âhıret ni’metleri ise, kalıcıdır, elden gitmez.
Akllı kimse, dünyâ işleri için, âhiret işlerini geriye bırakmaz. Âhıret işlerinde tedbir, çalışmak ve kusûru, günâhı terk etmektir. Kıyâmet gününün şiddetini ve kabrin yalnızlığını unutmamaktır. Yüzü âhırete dönük olan kimse, ömrünü boş şeylerle, oyun ve eğlence ile geçirmez.
Dünyânın aslı harâbdır, elde kalmaz. Kendini sevenlere, arkasına takılanlara, hiç acımayıp, en kötü şeyleri yapar. Ona tutulan akılsızdır, büyülenmiştir, âşıkları delidir, aldatılmıştır. Onun görünüşüne aldanan, sonsuz felâkete düşer. Tadına, güzelliğine bakan nihâyetsiz pişmânlık çeker. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz. Birini râzı edersen, öteki gücenir.)
Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki:
“Yazıklar olsun, ömür geçti. Bir hayırlı iş yapmadım. Dünyânın vefâsız, yalancı olduğu, şimdi anlaşıldı. Hayâtı, hayâl oldu. Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbâb, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu hâlleri görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyoruz, pişmân olmuyoruz, tövbe etmiyoruz. Gaflet devâm ediyor, günâhlarımız artıyor. Allahü teâlâ, Tövbe sûresinin 127. âyetinde meâlen;
(Görmüyorlar mı ki, her sene, bir iki kerre, dertlere, belâlara yakalanıyorlar. Yine tövbe etmiyor, pişmân olmuyorlar) buyurdu.
Bu nasıl îmândır, nasıl müslümânlıktır? Ne kitâptan, ne sünnetten nasîhat alınıyor. Ne de, başa gelen dertlerden, hâdiselerden ibret alınıyor. Uzun seneler, berâber yaşadıkları, birlikte gezip dolaştıkları, yiyip içtikleri, yatıp kalktıkları ahbâblarını, arkadaşlarını düşünsünler. Sevdiklerinin, birlikte eğlendiklerinin, yardımcılarının ne olduklarını görmüyorlar mı? Hiçbirinden bir şey kaldı mı? Onlardan haber verenler var mı? Ömürlerinin harmanını rüzgâr götürdü.
“ÖLMEDEN ÖNCE ÖLELİM!”
Biz garîbler, birkaç günlük ömrümüzü gaflet ile geçirmemeye gayret edelim. Tavşan uykusu ile yaşamayalım! Kalblerimizi geçici, yaldızlı, sahte lezzetlere kaptırmayalım! Bu zehirli tatlılıklara aldanmayalım! Allahü teâlânın emrettiği ibâdetleri, râzı olduğu iyi işleri yapalım! Nefis ve şeytânın, kötü kimselerin yalanlarına, fitnelerine inanmayalım! Kabir ve kıyâmet azâblarını düşünerek, kendimizi şimdiden koruyalım! Bu kısa hayât ve aslı olmayan görünüşü bırakıp, ölmeden önce ölmekle şereflenelim!..”
Netice olarak kişi, kendisine verilen ömrü, âhırette kendisine faydası olmayacak şeylerle geçirmemelidir.
“Hayır ekerse bir kimse, sürûr biçer; şer eken de, pişmânlık biçer” sözünü unutmamalıdır.