(Dünden devam)
Resulullah Efendimiz “Yâ Ali! Öyle zannederim ki bir muradın var, lâkin söylemeye utanırsın. Çekinme, dileğin neyse söyle” buyurdu.
Hazret-i Ali sevindi.
Ve başını kaldırdı.
Büyük bir edeple “Yâ Resulallah! Anam ve babam sana feda olsun. Hazretine malumdur ki babam Ebu Talib ve anam Fatıma beni senin hizmetine verdiler. Hizmetinle şeref bulduk” diye arz etti.
***
Efendimiz dinliyordu.
O şöyle devam etti:
“Şimdi muradım odur ki bir hayat arkadaşım ve bir dert ortağım yoktur. Bir müddetten beri hatırımdadır ki küstahlığa cüret edip Fatıma’yı sizden isteyeyim.”
***
Ümmü Seleme anlatır:
“İmam-ı Ali böyle deyince Efendimiz tebessüm edip ‘Peki, bunun için hiç dünyalığın var mıdır?’ diye sordu.
O, başını kaldırdı.
Efendimize baktı.
Ve ‘Yâ Resulallah! Benim hâlimi en iyi sen bilirsin. Malum olduğu üzere bir kılıcım, bir de devem vardır. Gayri bir şeyim yoktur’ dedi.
Ve başını eğdi.
***
Resulullah cevaben ‘Kılıcın harp için lazımdır. Deven de bineğindir. Seninle cübbeye anlaşalım’ buyurdu.
Çok neşelilerdi.
Ona nazar ettiler.
Ve ‘Yâ Ali! Sana müjdeler olsun ki Hak teâlâ yedinci kat gökte ve meleklerin şehadetiyle ikinizin nikâhını bizzat kıydı’ buyurdular.” (Devamı yarın)