Hasta annemin başucunda 3-4 doktor, uzun boylu bir doktora, hasta hakkında rapor veriyordu. Tıbbi terimdi çoğu… Anlamıyorduk. Anlatılanları dinleyen uzun boylu beyaz gömlekli doktor talimat verdi:
-Şimdilik ameliyata gerek görmüyorum. Batın filmini göreceğim.
Talimatını verdi ve gitti.
Oh be… Biraz rahatladık. Hastayı röntgen için götürdüler. Bir müddet sonra da hasta geldi. Kayıtlar bilgisayardaydı.
Ama enteresan bir şey oldu… Filme bakıp karar verecek olan uzun boylu doktor yoktu. Sadece o değil, hastanın başına gelen giden yoktu.
Hemşire veya hasta bakıcılar aynını söylüyordu:
-Bekleyin, onlar gelir…
Neyi bekliyorduk? Bir an önce ameliyatı istenen hastaydı bu. O uzun boylu doktoru aramaya başladım acilde. Bulamadım. Cerrahi bölüm şefine ulaştım başkasıydı. Adını bilmediğim için o da çıkartamadı aradığım hekimi…
“Bekleyin gelir” dedikleri halde bir saat oldu kimse gelmedi. İyi de bu hastanın durumu ne olacaktı?
Durumu çok acil ise bu hastanın başına niye kimse gelmiyordu? Saate baktım 11.00’e yaklaşıyor… Sabah 08.00’de “Çabuk karar verin ameliyat etmemiz lazım” denilen hasta, hâlâ acildeki sedyede baygın halde bekliyordu.
Bu arada vakit kazanmıştık. Tecrübesine güvendiğim bir doktor ağabeyimi aradım. Durum acildi. Sağ olsun pazar günü olmasına rağmen telefona baktı. Kendimi tanıtıp durumu özetledim. Birkaç soru sordu. Cevap verdim. Dedi ki:
-O hastanın ameliyatlık durumu yok… Sen yarın al getir hastayı bana…
Bunun üzerine hastayı acilden çıkartmak istedim. Bu isteğimi söyleyince hemen ameliyat olması için cerrahiye yönlendiren hekim geldi:
“Bak net söylüyorum. Bu hasta ö-lür!” dedi.
-Olsun ben hastamı çıkartıyorum, dedim.
Bana resmî bir kâğıt doldurttular. “Ölür denildiği halde, öleceğini bile bile kendi isteğimle hastamı götürüyorum!..” Onların derdi hasta değildi. Sorumluluktan kurtulmaktı. Çünkü “sen kendin götürüyorsun” diye bana ambulans verilmedi. Hani tedavi ve hekim seçme hakkımız vardı… O yaşlı kadıncağız yarı baygın halde taksiyle, o inandığım hekimin hastanesine götürdüm. Onun muayenesi ve yönlendirmesi ile bir başka hastaneye… Yeniden tahlil tetkik… Bir gece sabaha kadar mideden boşaltılan yeşil safra… Ertesi gün hasta taburcu… Bu kadar basit miydi bu? Nerdesin ey tecrübe..
Şimdi mi? Çok şükür hastamız iyileşti…
Tamam, tıpta teşhis yanlışlığı da oluyor… Benim aklımın almadığı nokta şu: O uzun boylu hekim kimdi? Nereden geldi? Niye ameliyatı durdurdu? Sonra niye bir daha onu bulamadık? O olmasa, annem orada ameliyata alınacak ve belki masada kalacaktı.
Abdullah Ceylan-İstanbul