1989 yılıydı. Eylül ayında okullarımızı açmıştık. Henüz öğrenci olmadığı için okulun genel temizliğini yaptırdıktan sonra, gün içinde köylülerle ya okul bahçesinde ya da kahve önünde sohbet ederek vakit geçiriyorduk.
Dört yıldan beri bu köydeydik. Köylülerden hiç kimseden en ufak bir rahatsızlık duymamıştık. Onlar da bizi “öğretmenim” diyerek bağırlarına basıyordu. Kardeşçe yaşayıp gidiyorduk.
O gün öğle vaktiydi. Köylülerle sohbet ederken köyün alt başından beş tane özel harekât polisi, donanımlı bir şekilde yaya olarak yanımıza geldi.
Selam verdiler. Buyur ettik. Çay yemek ne isterlerse ikram edebileceğimizi söyledik. Onlar görevde olduklarını, vakit kaybetmeden karşıdaki dağa tırmanmaları gerektiğini söylediler. Bu arada bir tanesi bize döndü:
“Arkadaşlar arazinizden geçerken bir yaban eriği gördüm. Dört beş erik aldım. İki yaşında bir kızım var. Akşam ona götüreceğim inşallah. Hakkınızı helal edin.”
Hepimiz: “Helal olsun, o nasıl söz” dedik. Bu beş yiğit giderken arkalarından aynı duayı okuduk:
“Rabbim kazadan beladan koru!”
Beş erik için bile helallik isteyen o gencin ruh hali, köylümüzü çok etkilemişti. Birkaç saat sonra karşı tepeden silah sesleri duyuldu. Böylesi durumlarda insan ister istemez tedirgin oluyordu. Nitekim merakımız akşama doğru hüzne gark oldu. Bir şehidimizin olduğunu söylediler. Şehidi arkadaşları sıra ile sırtlanıp indiriyordu yol iz olmayan yüksek tepeden.
Şehidi ambulans gelene kadar getirip kahvenin sedirine yatırdılar. Köy ana baba gününe dönmüştü. Analar kendi evlatlarına ağlıyor gibi ağlıyordu sedirde yatan aslan gibi babayiğide…
O an bir şey oldu… Sedire uzatılan şehidin cebinden bir iki erik döküldü. Bu o yiğitti… Az önce kızına topladığı üç beş erik için helallik isteyen yiğit. Köydeki herkes “helale harama bu kadar dikkat eden” bu şehit için ağlıyordu.
Bakmayın öyle bizi ayrıştırmaya çalışan yüreği merhametten mahrum kimselerin gayretlerine… Aksine bakın ne oldu. Şehidimiz ambulansla köyden götürülürken o şehidin cebinden sedire düşen o erikler onun aziz hatırasına o köyde çürüyünceye kadar o sedirde kaldı. Oraya kimse oturmadı.
Onun için diyoruz ki artık bu dağlarda silah seslerini duymak istemiyor anneler… Duymak istemiyor köylümüz… Duymak istemiyor devletimiz ve milletimiz…
Çok şükür şimdi bahar mevsiminde kırlarda barut değil çiçek kokusu var… Erikler yeniden dallarında toplanmaya hazır… Rabbim bu milleti bir daha böylesi acılarla imtihan etmesin… Amin…
R. Günhan-Bursa