Ebu Bekr-i Sıddık (radıyallahü anh), kendi hilafeti zamanında, Medine’de gezerken bir evin önüne geldi.
O evin içerisinden bir ağlama sesi işitti.
Merak edip kulak verdi.
Bir kadın şiir okuyordu.
Okudukça da ağlıyordu.
Çok duygulandı!
Sözlerinin mânâsına bakılırsa âşık olduğu bir genç için söylüyordu bu şiiri.
***
Ebu Bekir Sıddık (radıyallahü anh), yüksek firasetiyle bunu anladı.
Evin kapısını çaldı.
Kadıncağız çıktı.
Gözleri yaşlıydı!
“Buyurun” dedi.
Hazret-i Sıddık o kadına “Hür müsün, köle misin, bu beytleri kim için okuyor, kim için ağlıyorsun?” diye sordu.
***
Kadın ağlıyarak “Ey Resulullah’ın halifesi! O ravda-i şerif hakkı için, bu, benim gönlümün bir sırrıdır, bunu benden sorma” dedi.
Söylemek istemedi.
***
Hazret-i Ebu Bekir:
“Gönlünün sırrını öğrenmedikçe buradan gitmem” buyurdu.
O, bir cariye idi.
Yani kadın köleydi.
İçten bir “ah!” çekti.
Ardından Benî Haşim gençlerinden birinin ismini söyledi.
***
Hazret-i Sıddık bunu öğrendi.
Oradan mescide gitti.
O cariyenin efendisini buldu.
Parasını ödeyip satın aldı.
Sonra azat etti.
Ve sevdiği o gence onu nikâh etti/evlendirdi.