Annemle babam ayrıldıklarında ben bir buçuk yaşındaymışım. Babam merhamet fukarası bir adam… Annemin kucağından bebeğini çekip alırken son kararını da veriyor:
-Bir daha yüzünü bile görmeyeceksin!
Babam kucağında ben atını mahmuzlarken annem arkamızdan kendini yerlere atmış:
-Yavrum, Osman’ım… Ben onsuz yaşayamam…
Babam dönüp ardına bile bakmamış… Beni getirip babaannemlere bırakmış babam. Demişler ki:
-Hay oğul, bu çocuk anasız nasıl büyür?
Büyürse büyür, büyümüzse ölür gibilerden ilgilenmemiş bile babam. Çekmiş kahveye gitmiş sigarasını tellendirmeye…
Ya annem? Ya onun yüreğindeki evlat hasreti? Akşamdan sabaha, sabahtan akşama “oğlum” diye melemiş kadıncağız… Yemeden içmeden kesilmiş… Gözlerinden yaş yerine kan akmış…
Çok sürmemiş, iki ay içinde yataklara düşmüş… Konu komşu acıyormuş bu kadersizin haline… Ama elden ne gelir? Vicdansız kocası çekip gittiği gibi bebeğini de kucağından koparmış işte… Sanki anneme evlat hasreti çektirerek ayrı bir ceza vermek istemiş…
Hoş vermiş mi cezayı? Hem de en acısından… Çünkü annem çok sürmemiş birkaç ay sonra bir deri bir kemik kalmış… Baygın baygın yatıyor, ayıldığı birkaç dakikalık sürede de “Osman’ım, oğlum” diye sayıklıyormuş… Artık cana kurulduğu anlarda sayıklarken komşu kadınlardan bir tanesi akıl vermiş:
“Şu garibin kucağına bir bebek getirip verin de, hiç olmazsa son nefesinde bebeğini kucağına almış olarak ruhunu teslim etsin”
Ah anneciğim… Kucağına getirip bir bebek veriyorlar, son bir kez gözlerini araladığında:
-Al bak getirdiler oğlunu…
-Osman’ım… Osman’ım mı?
-Evet evet Osman bu… Osman… Al doya doya kokla haydi…
Annemin kollarında derman yok ki bebeği kucaklasa… Gözleri bakıyor ama gördüklerini ayırt edecek halde değil… Kucağına verir gibi yaklaştırıyorlar bebeciği… “Osman’ım” diye sayıklıyor ve bebeciğin kokusunu derin derin içine çekiyor… Ondan sonra da bir daha gözlerini açmıyor… Ertesi sabaha da evladına hasret olarak can veriyor…
Babam, ne annemin halini merak ediyor, ne de vefat ettiğinde cenazesine geliyor… Ben babamın evinde babamın zerre ilgisi ve şefkatini görmeden büyümeye başlamışım… “Ölse de kurtulsak” dedikleri bir bebeğe kim ne kadar bakar ki?
Altım ıslakmış, karnım açmış, karnım ağrımış ağlamışım kimin umurunda… Beş yaşımda olmalıydım babamın bir başka kadınla evlendiğinde…
Anası olmayanın babası da olmuyormuş… Babam bir kerecik olsun “evladım” deyip kucağına almadığı için olsa gerek analığım da üç öğün yemek yerine adeta üç öğün dayak atıyordu… Yine de ölmemiş olacağım ki son bir çare boynuma bir ip geçirip bir ağaca asıp uzaklaşıyor… Devamı yarın