Bir veli zat, birinin eline kıymetli bir hediye verip “Bunu, mektebin en güzel talebesine ver” buyurdu. Adam “Peki efendim” dedi.
Ve çıkıp o mektebe gitti.
Kendi oğlu da oradaydı.
Yüzlerce çocuk vardı. Ama kendi oğluna verdi o hediyeyi.
¥ ¥ ¥
Geri geldiğinde o veli sordu:
“Hediyeyi kime verdin?”
“Kendi oğluma verdim efendim.”
“Niçin?”
“Baktım, baktım, ondan daha güzelini göremedim efendim” dedi.
¥ ¥ ¥
O veli zat tebessüm etti.
Ve şöyle anlattı:
“İşte kıyamet gününde de Allahü teâlâ ‘rahmet hediyesi’ni Muhammed aleyhisselamın eline verir.
O da mahşere gelir.
Onlara tek tek bakar.
Sonunda kendi ümmetinin günahkârlarına verir o hediyeyi. Hak teâlâ ‘Ey Habibim! Senin ümmetin girmedikçe, diğer ümmetler cennete giremezler’ buyurur.”
¥ ¥ ¥
Sevgili Peygamberimiz bazan geleceğe ait haberler verirlerdi.
Hepsi aynen olmuştur.
Biri şöyle:
Muaz bin Cebel hazretlerini Yemen’e vali tayin etmişlerdi. Onu Medine’den uğurlarken “Yâ Muaz! Allah’ın izniyle git, bir daha ahirette görüşürüz” buyurdular.
¥ ¥ ¥
Hazret-i Muaz ağladı!
Ve huzurdan ayrıldı.
Bir müddet sonra Medine’ye döndü. Ama Efendimizi göremedi. Çünkü dünyadan göçmüşlerdi