Aldatmak mı aldanmak mı?

O sene liseye gidiyordum. Dersimiz beden eğitimiydi. Çok samimi olduğum sınıf arkadaşım Mehmet gelip dedi ki:

-Ben maç yapacağım. Cep telefonumu sana versem maç sonuna kadar tutar mısın?
Ben de “Olur tamam” dedim.
Telefonu bana verdi. O yıllarda herkeste cep telefonu yoktu. Bir de şimdiki gibi çok fonksiyonlu telefonlar da yaygın değildi. Tabii bende de telefon yoktu.
Biraz sonra elime aldığım cep telefonunun tuşlarıyla oynamaya başladım. Merak işte… İnternete girdim. Saniyeler süren bu kurcalamadan sonra emanet olduğunu düşünerek kapatıp cep telefonunu cebime koydum. Maçtan sonra da gelip telefonunu isteyen Mehmet’e telefonu iade ettim.
Aradan bir gün geçmişti. Mehmet yanıma geldi:
-Bana 5 milyon borçlusun, dedi.
O yıllarda paradan altı sıfır atılmamıştı. Yani bugünün parasıyla 5 TL. Şaşırmıştım:
-Hayrola, bu da nereden çıktı şimdi?
-Nereden olacak, cep telefonumdan internete girmişsin.
-Ya birkaç saniye falandı o.
-Ben bilmem işte… İnternete girmişsin bütün kontörlerim gitmiş. İçinde 5 milyonluk kontör yüklüydü.
Sustum… Bir şey diyemedim. Hiç yoktan durduk yerde borca girmiştim.
Sonraki günlerde de Mehmet arada bir gelip borcunu yine istiyor, ben de devamlı bir bahane ile öteliyordum. Açıkçası ödemeye niyetli değildim. Çünkü kendi kendime sorguluyor ve “ne malum benim o kontörleri harcadığım?” diye kendime haklılık payı çıkartıyordum.
Okulların tatil olmasına da az bir zaman kalmıştı. Tatil başladığında zaten bu borç muhabbeti de güme gidecekti. Unutulacaktı.
O günlerde bir başka arkadaş Mustafa ile bir başka işim olmuştu. Ondan bir bilgisayar parçası satın aldım. Fiyatı 10 milyondu. Parasını da peşin ödemiştim.
Ancak ne yazık ki aldığım aparat benim bilgisayarıma uymamıştı. Parçayı götürüp iade ettim. Paramı istedim. Arkadaş parayı başka bir yere vermiş. “Bir ara geri öderim” dedi.
Canım sıkkın ayrıldım. Ama arada sırada yanına gidip 10 liramı ne zaman vereceğini sormaya başladım. Mustafa da her defasında öteliyordu.
Böyle böyle aradan haftalar geçtiği halde paramı ödemedi. Bir süre sonra ben de bu paradan artık umudumu kesmiştim.
Okulun kapanmasına 3 gün kalmıştı. İçime bir düşünce geldi. “Kimsenin âhı kimsede kalmaz, kul hakkıyla kalmayayım, alacağımdan ümidimi kestim bari borcumu ödeyeyim” diye düşündüm.
Ertesi sabah ilk işim borcum olan 5 milyonu Mehmet’e ödemek oldu. Aradan belki saniyeler geçmemişti ki Mustafa geldi ve 10 milyonu avucumun içerisine bıraktı ve gitti.
“Başkasını aldatmaya çalışan aslında kendisini aldatmaktadır” diye bir duyguyu o gün yaşadım…
Ahmet Arkun-İstanbul

Comments are closed.