Hazret-i Ömer’in (radıyallahü anh) huzurunda bir dâvâ görülürken, dâvâcı, birini şahit göstermişti. Hazret-i Ömer, şahit gösterilen o kimseye, dâvâcıyı gösterip sordu:
“Bunu tanıyor musun?”
“Tanıyorum.”
“Nasıl biliyorsun?”
“Emin ve adil biridir efendim.”
“Peki bu adam senin komşun mudur?”
“Hayır, değil.”
“Bununla herhangi bir alışverişte bulundun mu?”
“Bulunmadım.”
“Yolculuk yaptın mı?”
“Yapmadım.”
Hazret-i Ömer gadaba geldi ve “Öyleyse tanıdığını nasıl iddia ediyorsun be adam?” dedi.
Çok sinirlenmişti.
Dâvâcıya dönüp “Bu seni tanımıyor. Git, seni tanıyan birini getir bana!” buyurdu
***
Hazret-i Ömer’in oğlu, babasını, öldükten beş sene sonra rüyada görüp “Babacığım nerelerdeydin. Senden hiç haber alamadık” dedi.
Babası sordu:
“Ben öleli ne kadar oldu?”
“Beş sene babacığım.”
“Beş senedir sorgudaydım oğlum. Her şeyi ince ince sordular. Mesela gözden ırak bir yerde yıkık bir köprü vardı. ‘Onu niye tamir ettirmedin?’ dediler.
***
Oğlu sordu:
“Cevap veremediğin oldu mu babacığım?”
“Oldu tabii.”
“Peki nasıl kurtuldun?”
“Rabbimin ihsanıyla oğlum. Onun rahmeti olmasaydı kurtulamazdım” buyurdu. (“Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn” kitabından alınmıştır.)