Seyyid Ahmed Bedevî

Seyyid Ahmed Bedevî rahmetullahi aleyh, Mısır evliyâsındandır. Nesebi Peygamber efendimize ulaşır. 1200 (H.596)’de Fas’ta doğdu. Üst üste gördüğü rüyâ üzerine Irak’a gitti. 1236 senesinde, rüyâsında Mısır’ın Tanta şehrine gitmesi işâret olundu ve oraya gitti. Tanta’da, zamanla herkes tarafından tanındı. Her tarafta meşhûr oldu. Talebesi Abdül’âl’ın, tövbe-i nasûhun ne olduğunu sorması üzerine şöyle buyurdu:
“Tövbenin hakikati, geçmiş günahlara pişman olmak, gelecekte olacağa istigfâr etmek, affını istemektir. İşlenen günâha tamamen pişman ve bîzâr olmak, bir daha o günahı işlememeye cânu gönülden azmetmek ve bu çeşit bir tövbe ile kalbi temizlemekten ibârettir.”
Ahmed-i Bedevî 1276 (H.675) senesinde Mısır’ın Tanta şehrinde vefat etti. Kabr-i şerîfi üzerine yapılan türbede her sene düzenlenen toplantılarda Mevlid-i şerîf ve Kur’ân-ı kerîm okunması âdet oldu. Ahmed Bedevî hazretlerinin kerâmetleri vefâtından sonra da devam etti.
Mısır’da Ebü’l-Gays bin Ketîle isminde âlim bir kimse vardı. Bir gün yolu, Ahmed-i Bedevî hazretlerinin medfûn bulunduğu beldeye düştü. Oradaki insanların, Seyyid hazretlerine çok büyük ihtimâm, hürmet gösterdiklerini görünce; “Siz de fazla abartıyorsunuz. Ona lüzûmundan fazla ihtimâm gösteriyorsunuz!” dedi. Orada bulunanlardan biri; “Sen ne diyorsun. O çok büyük bir velîdir” dedi. Ahmed-i Bedevî hazretlerinin büyüklüğünü anlayamamış olan adam, bu söze daha da içerledi. Fakat cevap vermedi. Bu kimse misafir olduğu için kendisine yemek getirdiler. Yemekte kızartılmış bir balık vardı. Ebü’l-Gays yemek yerken boğazına bir kılçık takıldı. Saatlerce uğraştılarsa da çıkartamadılar. Nice tanınmış doktorlar çağırdılar, onlar da çıkaramadılar. Artık yemekten, içmekten kesilmişti. Yataklara düştü. Her geçen gün ızdırâbı şiddetleniyor, hiçbir şey de yapamıyordu. Ölecek duruma gelmişti. Nihâyet aradan uzun bir süre geçtikten sonra, son çâre olarak Ahmed-i Bedevî hazretlerinin kabrini ziyâret edip, rûhâniyetinden yardım istemeyi düşündü. Yakınları bunu Seyyid hazretlerinin kabrine götürdüler. Kabrin yanında oturup, kendisine dil uzattığı için pişmân olmuş bir kalp ile ve Seyyid hazretlerinin rûhuna hediye etmek niyetiyle Yâsîn-i şerif okurken, kendisine bir aksırma hâli geldi. Doktorların uğraşarak çıkaramadıkları kılçık, orada bir aksırma ile çıkıverdi. O kadar rahatladı ki, sevincinden ne diyeceğini bilemedi ve eski düşüncelerimden dolayı Allahü teâlâya tövbe etti…

Comments are closed.