Elindeki o ışıldayan ne?

1988-1989 yıllarıydı… Anadolu’nun küçük bir kasabasında ilkokul 5. sınıfta idim. Sınıfımıza yeni bir çocuk katılmıştı… Zengin bir ailenin oğluydu. Uzun boylu havalı ve yakışıklıydı… Aslında çok iyiydi ama aşırı yaramazdı…

O kadar ki bir keresinde bacaya sıkışmış itfaiye kurtarmıştı. Ama o benim yol arkadaşımdı. Okul çıkışında ovanın yüzünde en son ikimiz kalırdık. O beni, kız olduğum için korur, derelerden tepelerden atlatırdı. Issız sokaklarda köpeklerden korurdu. Derme çatma dediğimiz uzaktaki evimize kadar arkadaşlık eder, sonra kendisi tekrar lüks dairelerine dönerdi. Yolumuzun az ötesinde de büyük bir fabrikaları vardı.
Ben ona çocukça duygularla ve temiz bir kalple âşık olmuştum. Onu gizlice seviyordum.
Tatile az kalmıştı. Teneffüste elinde parlayan bir şey dikkatimi çekti. Yanına vardım. İsmini değiştirerek veriyorum, dedim ki:
-”Aydın”, elindeki ışıldayan ne?
-Bu bir zincir. Parlayan bu metal de ölülerin dili boğazına kaçmasın diye damağa konulur. Ben öldüğümde de dilim boğazıma kaçmasın diye koyacaklar.
Gülerek dedim ki:
-Ya Aydın, daha senin yaşın kaç?
Aradan iki gün geçmişti. Sömestir tatiline giriyorduk. Cuma günü öğle sonuydu. Aydın tatile gireceğimiz gün bile yaramazlık yapmış ve öğretmene şikâyet edilmişti. Öğretmenimiz de Aydın’ı fena halde dövmüştü. Atılan tokatların acısıyla Aydın’ın gözlerinden sicim gibi yaş akıyordu. Ben de ona olan üzüntümden ağlıyordum.
Öğretmen tüm hıncını alarak rahatlamıştı. Aydın da külçe gibi sırasına yığılmıştı. Sınıfta herkes üzülmüştü. Karneleri aldık ama hiçbirimizin ağzını bıçak açmıyordu.
O tatil hiç içime sinmedi. O dayak hiç içimden çıkmadı. 15 tatilin bitmesine bir gün vardı. Evimiz yüksek dağlık yerde olduğu için aşağı ana cadde iyi görünüyordu. Babam caddede trafik polisleri ve ambulans görmüş. Bir kaza olmuş diyerek öğrenmeye gitti. Geldiğinde bir erkek çocuğunun araç altında kalarak can verdiğini söyledi.
15 tatilde çiçek ya da kızamık gibi bulaşıcı bir hastalık çıkardığım için derse girmeyecektim. Karnemi öğretmene verip izin alıp eve gelecektim. Sınıfa girdim. Herkes ağlıyordu. Öğretmenimizin ağlamaktan gözleri şişmişti:
“Aydın oğlum o gün neden dövdüm seni neden?” diye pişmanlık yaşıyordu. Trafik kazasında ölenin Aydın olduğunu öğrendiğimde ise şoke oldum!..
O durumda utana sıkıla “hastayım” diye izin aldım. Eve gelene kadar da ağladım… Evde ağlarken uyumuş kalmışım. Rüyamda Aydın geldi. Koşturuyordu.
-Aydın sen ölmedin mi, dedim.
-Hayır, ben Cennet’te uçuyorum dedi. Ne zaman yağmur yağsa rüyama girerdi…
Rumuz: S.Ö.-İstanbul

Comments are closed.