Yuvamı kurtarmak uğruna

Küçüktüm… Daha henüz on beşindeydim beni gelin olarak evlerine götürdüklerinde… Evliliğin ne olduğunu bile bilmiyordum. Gelin olduktan sonra omuzlarıma konulacak ağırlığın farkında bile değildim.

Allı pullu kıyafetler, cicili bicili ayakkabılardan ibaret geliyordu düğün denilen şey…
Sonra acı gerçekler hayal dünyamı mağlup etmişti. Evlilik mutluluğa açılan bir pencere diye hayal kurarken kâbus dolu karanlık bir dehlizi andırmaya başlamıştı.
Çok geçmeden kendini belli etmişti evde kalmış kıskanç görümce… Her hareketim gözüne batıyor, her hareketini bana karşı naza çeviriyor ve hemen her defasında da kaprisleriyle hiç olmadık zamanlarda bile evde fırtınalar estirebiliyordu…
Hadi diyelim o, gelin olamamanın verdiği kıskançlıkla yapıyordu bunları. Ya kaynana? O niye despottu öyle? Gelini değil sanki emir eri gibi görüyordu beni… Emirler hep azar doluydu:
“Dur yapma!”, “Sen karışma!”, “Sus bakayım!”
Görümcenin bana yaptığı kaprisler fark edilmediği gibi kaynanamın despotluğu da kayınpederimin dikkatini çekmiyordu… Çünkü onun da burnu bir karış havada idi… Bu kibirli adam değil bana bir evlat olarak sahip çıkmak, aksine, gördüğü yerde aşağılıyordu. Sıradan bir hizmetçi kız gibi davranıyordu.
Sessiz köşelerde ağlayan ben, mutluluk ararken mutsuzluk denizinde boğulan ben, kimden destek bulacaktım bu kâbus yaşatılan evde?
Kocamdan imdat isteyecektim değil mi? Ama bana arka çıksın diye boynumu büküp gözlerinin içine baktığım kocamdan “tın” çıkmıyordu.
Niye?
Ailesi mutlu olsun diye… Bu uğurda, ona saçını süpürge etmeye hazır olan beni harcamaya hazırdı.
Ruh hali bozuk bu aileye karşı küçücük yaşımdan beri sabretmek ve yuvamı kurtarmak uğruna çok sabrettim. Çok acılar çektim.
Onlar ise mutluydu. Zengin bir aileye kızları gelin gitmişti. Onun havasını yaşıyorlardı. Zaten kızlarının duyguları da hiç mi hiç önemli değildi onlara.
Tek başıma çok çırpındım, çok ezildim. Çocuğum olmuyor diye bir de kocamı yeniden evlendirmeye kalkıştılar. Neyse ki, Rabbim ihsan etti de nur topu gibi bir evladımız oldu. Bu defa da yavruma sahip çıkmaya çalıştılar. Beni sevsin istemediler. Şükür bu istedikleri de olmadı.
Evladım benim hayatımdaki tek dayanağım. Kocam ise hâlâ onlara “köle”… Evlenemeyen kız kardeşi mutlu olsun diye evliliğini feda etti. Bize mutsuz bir hayat yaşattı.
Bunun sonu nereye varır? Yoksa ahirete mi kalır? Çok merak ediyorum. Bir insanın hayatını harcamak bu kadar kolay mı? Vicdanlar sustuğunda insanlar bu kadar insanlıktan uzaklaşır mı?
Rabbim bizi bundan sonra iyilerle karşılaştır, herkese evladının mürüvvetini göster. Âmin.
Ş.M.-İstanbul

Comments are closed.