Otuz beş yıllık vicdan azabı

Keban Barajı inşaatı başladıktan sonra bölge suya kandı… Lakin bu baraj nice köyü yerinden etti… Nice hayatları gurbete attı…

Sular altında kalacağı için yakın köylerden biri daha boşaltılmıştı. Herkes elindekini avucundakini satıp savdı. Köyü terk ettiler. Köylülerden kalan bir topal eşek yavrusu vardı. Ona sıpa bile diyemiyorum… Sahibi işe yaramaz diye ölüm ve açlığa terk etmişti…
Köylüler hayvancağızı kendi işinde kullanıyor sonra da salıyordu… Ön ayağı sakat olduğu için tam yürüyemiyordu. Beslenemiyordu. Bir deri bir kemikti…
Bu eşeğe çok acıdım. Dedim ki “ben bu eşeği sahipleneyim. Yaralarını tımar edeyim. Besleyeyim… Kendime arkadaş edeyim…”
Gerçekten de eşeği aldım. Yaralarını tımar ettim. Sahiplendim. Artık o benim arkadaşım olmuştu. Ben sahiplendiğim için de kimse onu artık hor ve hakir görmüyordu.
Eşek bana öyle alışmıştı ki ben nereye gidersem yanımda arkadaş oluyordu. Ben yürüyorum yürüyor, ben duruyorum duruyordu…
Sesimi tanıyor, adımlarımdan ahıra yaklaştığımı anlıyor, o kendine mahsus sesiyle karşılık veriyordu… Öyle ki onu şekerle besliyor, üzerine titriyordum…
Ama bir gün gelip de bizim ailenin köyden göç edeceği hiç aklıma gelmemişti…  Nerden çıkmıştı şimdi bu ayrılık? İlla gitmek zorunda mıydık bu köyden?
Babamlar durmuyordu… Ben ise daha on yedi yaşındaydım. Tek başıma köyde kalacak durumda değilim… İyi de, ben gidersem bu eşeğim ne olacaktı?
Ben onun hasretine nasıl dayanacağım? Onu buralarda nasıl bırakacağım? Onun yine, herkes tarafından hoyratça yük eşeği olarak kullanılmasına gönlüm nasıl razı olacak?
Günlerce bunu düşündüm… Eşeği alıp gitsem gidilmiyordu… Onunla köyde kalsam tek başıma kalamazdım… Onu bu halde bırakıp gitsem gidemezdim… Gençliğin verdiği yanlış kararlardan birini verdim.
Dedim ki, “benden sonra onu kimse benim kadar sevemez… Benim kadar bakamaz… Onun sürünmesine gönlüm razı olmaz… Öyleyse ne yapmalıyım… Evimizde bulunan tık kırma av tüfeğini alıp eşeğimi ahırdan çıkardım… Bir ağaca bağladım… Geçtim karşısına…
Tüfeğimi doğrulttuğumda onun kara gözleriyle göz göze geldim… Ben çaresizlik içinde tetiği çektim ama onun, o bana bakışı yüreğime oturdu…  Müthiş bir pişmanlık duygusu sardı bedenimi…  Allah’ım ben ne yaptım? Nasıl kıydım eşeğime?
Günlerce ağladım… Hem onu kaybettiğime, hem ona kıydığıma, hem ona hasretime… Hem de böyle bir cahilliği nasıl yaptığıma?
Kaldırıp attım tüfeği ve bir daha da elime almadım… Bir vicdan azabı başladı bende… Aradan otuz beş sene geçti halen o vicdan azabıyla kahroluyorum. Eşeğimin o kara gözleri halen gözlerimin önünden gitmez. Aklıma geldikçe gözlerim dolar ve ağlarım…
Yunus Erkan – Elazığ

Comments are closed.