Kafana takma bir şeyin yok

“İnsanlık pazarda satılır olmuş” desem yeridir. Herkesin beni bir bir terk ettiği zamanlarda anlıyordum kimin dost kimin düşman olduğunu.
Başına gelmeyen anlayamaz depresyon hastalığını. Kimine göre ayak yapıyordum insanlarla samimiyeti kesmek, işlerini görmemek için. Çünkü kimseye “hayır” diyemeyen, herkesin yardımına yetişen bir yapım vardı.
Kimine göre ise yaptığım işleri savsaklamak için yapıyordum bu numarayı. Ne adiliğim kalmamıştı ne şerefsizliğim arkadaşlar arasında.
Güya telefon ediyorlarmış da ben de cevap vermiyormuşum. Bir bir kaybettim herkesi. Bir ailem kaldı bir de beni hiçbir zaman terk etmeyen Rabbim.
Tam iki aya yakın, ben ki ailemden ayrılamayan kişi, memleketime gidemedim. Her şey bana hayal gibi gelmeye başlamıştı. Yolda araba sürüyordum ama sadece yolu görüyorum. Çevredeki nesneleri algılayamıyorum.
Tabiri caizse bir bitki gibi olmuştum. Gariban anam da çekmişti bu hastalığı on sene önce. Ona bakıp kendime teselli alıyordum. Ama bu süreçte bir şairin dediği gibi “her doğan günün bir dert olduğu” hissine kapılmıştım.
Bir an önce günün bitmesini ve uyumayı istiyordum; ama uyuyamıyordum da. Her sabah sıkıntılı bir yıl gibi yine bitmek bilmeyen bir gün başlıyordu benim için. Depresyona girenlerin niye intihar psikolojisine büründüğünü şimdi anlıyordum.
Yerimde duramıyordum. Keşke demirden tırnaklarım olsaydı her tarafımı paramparça etseydim diye içimden geçmiyor değildi. Ama napayım beni bu süreçte dizginleyen bana hayal gibi gelseler de ve ben bir şey hissetmesem de ailem ve gözü yaşlı ciğerparelerimin hayalinin bir an gözümün önüne gelmesi oldu.
Anlamadığım şuydu. İnsanlar neden bana “kafana takma bir şeyin yok” diyorlardı?  Bu dönemde herkesin başımda doktor kesildiğini hissettim.
Kimi görsem “bir şeyin yok, kuruntu yapıyorsun” diyordu. Sanki psikiyatri klinikleri boşuna açılmış! İnsanın başı ağrıdığında doktora gider, midesi ağrıdığında doktora gider. Depresyona girdiğinde de beyninin kimyasalları bozulduğu için psikiyatri kliniğine başvurur.  İnsanlara bunu anlatamadım.
Neyse ki bugün bunu atlatmış durumdayım. Herkesin notunu verdim bu dönemde, kimin dost kimin düşman olduğunun da. Hayata daha güçlü döndüğümü hissettim. Kimseye hak ettiğinden fazla değer vermemeyi de. Zaten herkese fazlasıyla değer verdiğim için bu hale gelmiştim. “Ona ayıp ettim mi, şu beni yanlış anladı mı?” kuruntularıyla… Hazreti Mevlana demiş ya;
“Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme;  / Ya onu kaybedersin, ya da kendini mahvedersin…”
Her şey bakış açısıyla ilgili. Yeter ki vesvese yapmayıp güzel gör.
Selim F. Rehavi – İstanbul

Comments are closed.