Asr-ı saadette bir Yahudi’yle bir münafık ihtilafa düştüler. Yahudi münafığa “Gel Muhammed’e gidelim. O bizim aramızı bulsun” dedi.
Münafık:
“Olur gidelim” dedi.
Ve gittiler.
Resulullah Efendimiz, meseleyi dinleyip Yahudi’nin lehine hüküm verdi.
Huzurdan çıktılar.
Münafığın suratı asılmıştı. Yahudi’ye dönüp “Bir de Ömer’e gidelim” dedi.
Yahudi şaşırdı:
“Neden, iş hâlloldu ya?”
“Bana göre olmadı.”
Yahudi dudak büküp:
“Pekâlâ gidelim” dedi.
Ve gittiler.
***
Münafık, Hazret-i Ömer’e “Bizim bir ihtilafımız var da, onun için gelmiştik” dedi.
Hazret-i Ömer:
“Peygamber varken niçin bana geldiniz?” dedi.
Yahudi atıldı:
“Biz önce Ona gittik. Ama Onun hükmünü beğenmedi bu arkadaş.”
Hazret-i Ömer, münafığa döndü:
“Doğru mu söylüyor?”
“Evet, doğru.”
“Pekâlâ az bekleyin” dedi.
Ve içeri girdi.
***
Az sonra eteğinin altında bir satırla döndü ve satırı kaldırıp münafığın boynuna şiddetle çalıp “Peygambere inanmayana böyle hüküm veririm! Herkese ibret olsun!” buyurdu.
Hazret-i Cibril geldi.
Ve Efendimize:
“Ömer, hakkı bâtıldan ayırdı” dedi. Efendimiz, o gün ona ‘Faruk’ dedi. Faruk, hakkı bâtıldan ayıran demektir. (“Menâkıb-ı çihâr yâr-i güzîn” kitabından alınmıştır.)