Seyyid Ahmed Rıfâî

Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri, Mısır evliyasının büyüklerindendir. Peygamber efendimizin soyundan olup seyyiddir. (H.512)’de Betâih’de doğdu. Yedi yaşında iken babası vefât etti. Dayısı, bir müddet sonra Vâsıt şehrine, büyük âlimlerden ilim öğrenmek üzere gönderdi. Zamanın büyük alimlerinden bütün ilimleri öğrendi. Büyük bir fıkıh, hadîs, tefsîr âlimi ve tasavvufta zamânının bir tânesi oldu. Sonra Mısır’a döndü. Çok kerametleri görüldü…
Büyüklerden biri, Ahmed Rıfâî’ye duâ etmesi için bir hasta getirdi. Hasta birkaç gün kaldığı hâlde, Ahmed Rıfâî hiçbir şey söylemedi. Bunun üzerine hizmetçisi Yâkûb; “Efendim! Bu hasta için duâ etmemenizin sebebi nedir?” deyince; “Ey Yâkûb! Cenâb-ı Hakk’ın izzetine yemîn olsun ki, Allah katında, benim kabûl olunacağı vadolunan yüz hâcetim vardır. Şimdiye kadar hiçbirini dilemedim” cevabını verdi. Yâkûb; “Bir tânesi bu biçâreye sarf edilse nasıl olur?” deyince, Ahmed Rıfâî hazretleri; “Sen benim edebe aykırı hareket eden bir kimse olmamı mı istiyorsun?” buyurup; “Dikkat ediniz, halk ve emir O’na mahsûstur. Âlemlerin Rabbi Allah çok yücedir.” (A’raf sûresi:54) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu, sonra; “Ey Yâkûb, aslında fakîr olan bir kişi, bir hâcet istirhâm edip, kabûle mazhâr olduğu zaman, eski vekar ve şerefinden de bir kademe kaybeder” buyurdu. Hizmetçisi; “Efendim, namazlardan sonra her zaman duâ ettiğinizi görüyorum” deyince de, Ahmed Rıfâî; “O başka, bu başkadır. Namazlardan sonra yapılan, ilâhî emre uymak için yapılan kulluk duâsıdır. Bu ise hâcet duâsıdır ve husûsî şartları vardır” buyurdu. Bu konuşmadan iki gün sonra o hasta şifâ buldu.
Ahmed Rıfâî’nin talebelerinden ikisi birbirlerini çok severlerdi. Aralarındaki bu yakınlık ve duydukları mânevî hazdan kendilerinden geçerlerdi. Bir gün böyle bir anda, bir tânesi ellerini kaldırıp; “Yâ Rabbî! Cehennem’den azâd olduğuma dâir bu âciz kuluna bir belge gönder” deyiverdi. Öbürü; “Hak teâlânın keremi çoktur, fadl ve ihsânı hududsuzdur” dedi. Böyle konuşurlarken, âniden gökyüzünden beyaz bir kâğıt indi. Kâğıdı aldılar. İçinde bir yazı göremediler. Seyyid Ahmed’in önüne geldiler. Hâllerini anlatmayıp, o kâğıdı ona verdiler. Kâğıda bakınca, Allahü teâlâya secde etti. Secdeden başını kaldırınca; “Allahü teâlâya hamd olsun ki, talebelerimin Cehennem’den azâd olduğunu, âhiretten önce, dünyâda bana gösterdi” buyurdu. “Efendim, bu kâğıt beyazdır” dediklerinde; “Kudret eli siyâh ile yazmaz. Bu, nûr ile yazılmıştır” buyurdu.

Comments are closed.