Torunum doktor. Bazen yeri gelir dertleşiriz, yeri gelir başımızdan geçeni anlatırız. Geçen yanına gittiğimde bana yine başından geçen bir anısını anlattı. Hoşuma gitti, sizinle paylaşmak istedim.
Torunum bir kamu hastanesinde acilde doktorluk yapar. Hıncahınç dolu bir mekân…
Nicedir yanına gittiğimde yemek tepsilerinin üzeri gazete ile kapatılmış oluyor. Yemeye vakitleri olmadığından kalıyor öylece. Çoğunluk başlarını kaşıyacak vakitleri yok.
Yine böyle kalabalık bir günde yanına bir gözü morarmış bir genç gelmiş. Belli ki dayak yemiş. Doktor raporu almak istemiş. Torunum hiç âdeti olmadığı halde muayene ederken sormuş:
-Neden kavga ettin. Ne oldu?
Genç de anlatmış. Babasını az aşağıda bir hastaneye götürdüğünü, onun telaşı ile arabayı biraz kötü park ettiğini. Bu sebeple de dışarıda bir adamın üstüne yürüdüğünü ve kavga ettiklerini söylemiş.
Torunum, babasının neyi olduğunu da sormuş. Genç adam da “göğsü ağrıdığı için” özel bir hastaneye götürdüğünü söyleyip şimdi de arabada beklediğini bildirmiş.
Torunum genç hastasının burnunun kırıldığını düşündüğü için onu röntgene gönderirken, “babanı da getir muayene edelim” demiş.
Yaşlı adam geldiğinde, torunum bir kalp grafisi sonucu amcanın kalp krizi geçirdiğini anlayıp hemen bazı ilaçlar vererek yerini ayarlayıp ambulansla acilen bir kalp hastanesine göndermiş.
Oğlu röntgenden geldiğinde babasının nerede olduğunu sormuş ama hasta on dakika içinde teşhis konulup çoktan gönderilmiş.
Tabii, babasının kalp krizi geçirdiğini öğrenen genç raporu maporu bırakıp babasının peşinden gitmiş.
2-3 ay sonrasını ise şöyle anlatıyor torunum.
Yine yoğun bir günde “elinizi uzatır mısınız?” diye bir ses gelmiş. Başı masada olan torunum kendine dosya, evrak verildiğini sanarak başını kaldırmadan elini uzatmış. O da ne? Eline sarılıp öpen altmış yaşlarında bir amca görünce afallamış. Adamcağız:
-Beni hatırladınız mı, doktor hanım”
Günde onlarca hasta bakan torunum, “üzgünüm hatırlayamadım” demiş.
Adamcağız, hatırlatmış kendini ve “siz beni o gün hemen göndermeseymişsiniz ben o gün ölecekmişim. Beni gönderdiğiniz hastanede hemen kalp ameliyatına aldılar, Size minnettarım” demiş.
Torunuma dedim ki, “söyleyene bakma, söyletene bak! O adamın vadesi belli ki dolmamış. Oğlunun dayak yemesi ve senin yanına gelmesi, senin de hiç âdetin olmadığı halde sorman ve babasını çağırman Yüce Allah’ın bir hikmeti. Her şeyin bir nedeni var. Ne mutlu ki adamın yaşaması için sen vesile olmuşsun.”
Torunum olayın bu yönünü şimdi fark ettiğini anlattı ve dedi ki: “Doğru, çok şükür”
İsmail Öztürk – Terme/ Samsun