Seyyid Kasım Tebrîzî hazretleri, İran’da yaşamış olan evliyânın meşhurlarından olup 1433 (H.837) senesinde vefât etti. Bir dersinde talebelerine buyurdu ki:
İnsanın ihtiyârî hareketi, dört şeyle meydâna gelmekdedir: 1- O işi hafızasında tasavvur etmek, hâtırlamak. 2- O şeyden lezzet duymak. 3- Sonra, o işi yapmayı kalbi ile ihtiyâr etmek, seçmek ve irâde-i cüz’iyyeyi kullanmak. Yani hareket etmeyi dilemek. 4- Hareketin meydâna gelmesi. Birinci ile ikinciyi Allahü teâlâ yaratıyor. Çünkü, tasavvur ile şevk, var olan şeylerdir. Var olan, yaratılmaya muhtaçtır. İhtiyâr ve İrâde-i cüz’iyye, kuldandır. Hareketi yaratan, Allahü teâlâdır. Kuldan ihtiyâr ve irâdenin meydâna gelmesi de, ancak önce tasavvur ve şevk yaratılması ile olur. Meselâ, bir kimse, sadaka vermeyi ve sevâbını tasavvur eylese, kendisinde şevk veyâ nefret hâsıl olur. Bunu ihtiyâr ve irâde eder veyâ etmez. Şevk, irâde demek değildir. Nefret de, irâdeyi kullanmamak değildir.
Allahü teâlânın kazâsı, takdîri ve Levh-i mahfûza yazması, ilm-i ezelîsine uygundur. Bilgisi de, bildiği şeylere tâbidir. Yani her şeyi, ileride ne zamânda ve nasıl olacak ise veyâ olmayacak ise, ezelde öylece bilmiştir. Bildiğini takdîr eder ve yazar. Bundan dolayı, cebir olmaz. İlerideki şeyler, ilmine tâbi olsaydı, cebir lâzım gelirdi. Allahü teâlânın ilmi, eşyânın yaratılmasını ve sıfatlarını, hâllerini îcap etseydi, cebir olurdu. Fakat, böyle değildir. Bunun aksinedir.
İnsanların kalbleri ile veyâ bedenleri ile yaptıkları her işin ve canlılarda ve cansız şeylerde meydâna gelen her işin, Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve halk etmesi ile olmalarına “Kader” ve “Takdîr” denir. İnsan bir şeyi yapmayı veyâ terk etmeyi ihtiyâr ve irâde eder yani kuvvetini kullanır. Sonra, Allahü teâlâ da, bunu irâde eder, kudretini kullanırsa, bu şey olur. İlk ikisine “Kesb”, son ikisine “Halk” denir. Bu şeyi Allahü teâlâ, beğenirse “Tâ’at” olur. Bunun için, insana âhıretde “Sevâp” verilir. Bir tâ’at yapılırken, sevap kazanmak niyyet edilirse, “Kurbet” olur. Beğenmezse “Masıyyet”, yani günâh olur. Âhırette “İtâb” veyâ “İkab” olunur. Mekrûh işleyen veyâ müekked sünneti özürsüz terk etmeyi âdet edinen, itâb olunur, azarlanır. Farzı terk eden veyâ harâm işleyen, tövbesiz ölür ve şefâate, afva kavuşmazsa, ikab olunur, yanar.