Allahü teâlânın kullarına iyilik etmek

Allahü teâlânın en çok sevdiği amel ve ibâdet, kim olursa olsun, Onun kullarına hizmet, iyilik etmektir. Allahü teâlânın mahlûklarına karşı merhametli ve şefkatli olan, daima merhamet ve şefkatle karşılanır. Eden kendine eder. İyilik eden de kötülük eden de kendine eder. Bir insân, acaba ben Rabbimin indinde makbul müyüm, değil miyim, ben duâ alabiliyor muyum, diye kendisine sormalıdır.
Allahü teâlâ, çoluk, çocuk edinmekten münezzeh olduğu hâlde kullarına ıyâlim demiştir. Kullarına yardım edenleri çok sever. Evliyânın büyüklerinden olan Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretleri, önceleri çok fakir imiş. Bu fakirlik dönemlerinde bir lokantanın önünden geçerken bir fakiri açlıktan ölecek hâlde görmüş. Parası da olmadığı için, lokanta sâhibine;
-Param yok ama başımda şu sarığım var. Bu sarığımı sana versem, sen de kesip bez yapıp lokantada kullansan, bunun karşılığında da, şu fakire bir çorba versen olur mu? demiş. Lokantanın sâhibi;
-Olur, niye olmasın demiş ve fakire çorbayı vermiş.
Bu hâdiseden sonra, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerine, Allahü teâla çok büyük servet vermiş. Fakat bu serveti, kendisi için değil, Allahü teâlânın kulları için kullanmış.
Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretleri gençlik yıllarında medresede dört arkadaşı ile kalıyormuş ve evliyâlık hallerinden de hiç haberi yokmuş. Sadece ilim öğreniyormuş. Bir gün  arkadaşları çok hasta olmuş. Doktor gelmiş, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerine;
-Hemen bu odayı terk et, çünkü bunlar bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış, sana da bulaşır ve sen de ölürsün demiş. O ise;
-Kader böyle ise ölürüm deyip, arkadaşlarını bırakmamış, gece gündüz onların hizmetlerini yapmış, katiyyen odayı terk etmemiş. Bir sabah uyandığında, bütün vücûdunun değiştiğini ve nûra gark olduğunu görmüş. Hemen ellerini açıp;
“Ya Rabbî, arkadaşlarıma şifâ ihsân eyle” diye duâ etmiş ve arkadaşları da iyi olmuş. Böylece Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerinin, arkadaşlarına hizmetin karşılığı olarak kalb gözü açılmış ve evliyâ kullar arasına girmiştir.
Netice olarak, Allahü teâlânın varlığına inanan bir kimse, Onun emirlerini yapmaya, yasaklarından sakınmaya titizlikle çalışır. Hiç kimseye kötülük yapmaz. Kendisine kötülük yapanlara, sabırla karşılık verir, münakaşa etmez. Günâhlarına, yaptığı kusûrlara tövbe eder. Verdiği sözü tutar, sözünün eri olur. Her iyiliği Allahü teâlânın rızâsı için yapar. Kimsenin malına, canına, nâmûsuna göz dikmez. Çalışırken, alışveriş ederken, kimsenin hakkını yemez. Herkese iyilik eder. Şüpheli şeylerden kaçınır. Makâm sâhiplerine, zâlimlere yaltaklanmaz. İlim ve ahlâk sâhiplerine saygı gösterir. Arkadaşlarını sever ve onlara kendini sevdirir. Kötü kimselere nasîhat verir, onlara uymaz. Küçüklerine merhametli ve şefkatli olur. Misâfirlerine ikrâm eder. Kimseyi çekiştirmez, keyfi peşinde koşmaz, zararlı ve hattâ faydasız bir şey söylemez. Kimseye sert davranmaz. Cömert olur. Mâlı ve mevkiyi herkese iyilik etmek için ister. Riyâkârlık, ikiyüzlülük yapmaz. Kendini beğenmez. Allahü teâlânın her ân kendisini gördüğünü ve bildiğini düşünerek hiç kötülük yapmaz…

Comments are closed.