Resûlullah
efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) fiilen meydana gelen
mucizeler çoktur. Bunlardan biri “Teksîr-i berekât” mucizesidir.
Abdurrahman
bin Muaviye hazretleri Tâbiînin büyüklerinden olup Emevîler devrinde
Mısır’da kadılık yaptı. 95 (m. 714)’de vefat etti. Bir sohbetinde
buyurdu ki:
bin Muaviye hazretleri Tâbiînin büyüklerinden olup Emevîler devrinde
Mısır’da kadılık yaptı. 95 (m. 714)’de vefat etti. Bir sohbetinde
buyurdu ki:
Resûlullah efendimizden (sallallahü aleyhi ve
sellem) fiilen meydana gelen mucizeler çoktur. Bunlardan biri “Teksîr-i
berekât” mucizesidir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) buyuruyor ki: “Bir
gazada aç kalmıştık. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Bir şeyler var mı?” buyurdu. “Evet yâ Resûlallah! Torbamda bir miktar
hurma var” dedim. “Onu bana getir” buyurdu. Getirdim. Mübarek elini
torbama soktu ve bir avuç hurma alarak, yere serdiği mendil üzerine
koydu ve bereket için dua buyurdu. Orada bulunan Eshâb-ı kirâm
“aleyhimürrıdvân” gelip, ondan yediler ve doydular. Sonunda bana: “Yâ
Ebâ Hüreyre! Sen de bu mendildeki hurmadan bir avuç al ve azık torbasına
koy!” buyurdu. Bir avuç aldım ve torbama koydum. Torbamda bu hurmalar
hiç bitmedi. Resûlullahı efendimizin hayatında ve daha sonra Ebû Bekr,
Ömer ve Osman (radıyallahü anhüm) hilafetleri zamanlarında hem yedim,
hem de ikram ettim. Yine bitmedi. Ne zaman ki, Osman-ı Zinnûreyn şehit
edildi, azık torbam çalındı.”
sellem) fiilen meydana gelen mucizeler çoktur. Bunlardan biri “Teksîr-i
berekât” mucizesidir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) buyuruyor ki: “Bir
gazada aç kalmıştık. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Bir şeyler var mı?” buyurdu. “Evet yâ Resûlallah! Torbamda bir miktar
hurma var” dedim. “Onu bana getir” buyurdu. Getirdim. Mübarek elini
torbama soktu ve bir avuç hurma alarak, yere serdiği mendil üzerine
koydu ve bereket için dua buyurdu. Orada bulunan Eshâb-ı kirâm
“aleyhimürrıdvân” gelip, ondan yediler ve doydular. Sonunda bana: “Yâ
Ebâ Hüreyre! Sen de bu mendildeki hurmadan bir avuç al ve azık torbasına
koy!” buyurdu. Bir avuç aldım ve torbama koydum. Torbamda bu hurmalar
hiç bitmedi. Resûlullahı efendimizin hayatında ve daha sonra Ebû Bekr,
Ömer ve Osman (radıyallahü anhüm) hilafetleri zamanlarında hem yedim,
hem de ikram ettim. Yine bitmedi. Ne zaman ki, Osman-ı Zinnûreyn şehit
edildi, azık torbam çalındı.”
Bir diğeri de “Şehâdet-i
eşcâr” mucizesidir. Resûlullah efendimiz kendisinden mucize isteyen bir
Arâbîye cevap olarak, yolun kenarında bulunan bir ağacı çağırdı. Ağaç
köklerini toplayıp, sürüyerek Resûlullah efendimizin huzuruna geldi ve
peygamberliğine şehadet ettikten sonra yerine geri gitti. Medîne-i
münevverede, mescid-i nebevî içinde dikili bir hurma kütüğü vardı. Bu
kütüğe Hannâne denirdi. Resûlullah efendimiz hutbeleri ona dayanarak
okurdu. Minber yapılınca Hannâne’nin yanına gitmedi. Bu hurma kütüğü
Resûlullah efendimizin ayrılığından inlemeye başladı. Bütün cemaat
işitti. Peygamber efendimiz yeni minberden inip Hannâne’ye sarıldı, sesi
kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar
ağlayacaktı) buyurdu.
eşcâr” mucizesidir. Resûlullah efendimiz kendisinden mucize isteyen bir
Arâbîye cevap olarak, yolun kenarında bulunan bir ağacı çağırdı. Ağaç
köklerini toplayıp, sürüyerek Resûlullah efendimizin huzuruna geldi ve
peygamberliğine şehadet ettikten sonra yerine geri gitti. Medîne-i
münevverede, mescid-i nebevî içinde dikili bir hurma kütüğü vardı. Bu
kütüğe Hannâne denirdi. Resûlullah efendimiz hutbeleri ona dayanarak
okurdu. Minber yapılınca Hannâne’nin yanına gitmedi. Bu hurma kütüğü
Resûlullah efendimizin ayrılığından inlemeye başladı. Bütün cemaat
işitti. Peygamber efendimiz yeni minberden inip Hannâne’ye sarıldı, sesi
kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar
ağlayacaktı) buyurdu.
Kâbe-i muazzama içindeki putlar mübarek
parmağının işareti ile yüzüstü düşmüşlerdi. Kâbe’nin içine dikilmiş üç
yüz altmış put vardı. Mekke-i mükerreme fethedilip, Resûlullah efendimiz
Harem-i şerife girince, mübarek elinde olan hurma dalı ile her birine
işaret buyurup, İsrâ sûresinde (Hak geldi, bâtıl zâil oldu, gitti)
meâlindeki seksen sekizinci âyet-i kerimesini okuyunca, putlar yüzüstü
düştüler.