İki cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır…
Bahaeddin
Efendi Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerindendir. 1257 (m. 1831)’de Konya’ya
bağlı Bozkır’ın Karacahisar köyünde doğdu. Şeyh Muhammed Kudsî’nin
büyük oğludur. Babasının tedris ve irşadı ile yetiştikten sonra
Konya’ya gitti. Bekir Sami Medresesi’ne müderris oldu. 1324’de (m.
1906) Konya’da vefat etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:
Efendi Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerindendir. 1257 (m. 1831)’de Konya’ya
bağlı Bozkır’ın Karacahisar köyünde doğdu. Şeyh Muhammed Kudsî’nin
büyük oğludur. Babasının tedris ve irşadı ile yetiştikten sonra
Konya’ya gitti. Bekir Sami Medresesi’ne müderris oldu. 1324’de (m.
1906) Konya’da vefat etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:
İki
cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi
olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır. Ona tabi olmak için,
iman etmek ve ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lazımdır. Kalpte
doğru imanın bulunmasına alamet, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus
olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile
kâfirlik birbirinin aksidir, zıddıdır. Birinin bulunduğu yerde diğeri
bulunamaz, gider. Bu iki zıt şey bir arada bulunamaz. Bunlardan birisine
kıymet vermek diğerini hakaret ve kötülemek olur.
cihan saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi
olan Muhammed aleyhisselâma tabi olmaya bağlıdır. Ona tabi olmak için,
iman etmek ve ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lazımdır. Kalpte
doğru imanın bulunmasına alamet, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus
olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Çünkü İslam ile
kâfirlik birbirinin aksidir, zıddıdır. Birinin bulunduğu yerde diğeri
bulunamaz, gider. Bu iki zıt şey bir arada bulunamaz. Bunlardan birisine
kıymet vermek diğerini hakaret ve kötülemek olur.
Allahü
teâlâ sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâma, huluk-ı azîm sahibi olan,
çok merhametli olan Peygamberine “sallallahü aleyhi ve sellem”, İslam
düşmanları ile cihad ve muharebe etmeyi ve onlara sertlik göstermeyi
emrediyor. Demek ki İslam düşmanlarına sert davranmak huluk-ı
azîmdendir. İslamiyetin izzeti ve şerefi, küfrün ve kâfirlerin hakir ve
zelil olmasındadır. Kafirlere izzet veren, hürmet eden, Müslümanları
tahkir etmiş, alçaltmış olur. Hak teâlâ, Âl-i İmrân sûresinde kâfirlere
kıymet verenlerin ve küfre tabi olanların aldandıklarını ve pişman
olacaklarını beyan buyurarak meâli, (Ey benim sevgili Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem” inananlar! Eğer, kafirlerin sözlerine aldanıp da Resûlümün “sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrılırsanız, kendilerine Müslüman
süsü veren din düşmanlarının uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak,
imanınızı çaldırırsanız, dünyada ve ahirette ziyan edersiniz) olan
yüzkırkdokuzuncu âyet-i kerîmeyi gönderdi. Allahü teâlâ kâfirlerin,
kendi düşmanı ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Allahü
teâlânın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya
ve Onun Peygamberine düşman olmaya sürükler.
teâlâ sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâma, huluk-ı azîm sahibi olan,
çok merhametli olan Peygamberine “sallallahü aleyhi ve sellem”, İslam
düşmanları ile cihad ve muharebe etmeyi ve onlara sertlik göstermeyi
emrediyor. Demek ki İslam düşmanlarına sert davranmak huluk-ı
azîmdendir. İslamiyetin izzeti ve şerefi, küfrün ve kâfirlerin hakir ve
zelil olmasındadır. Kafirlere izzet veren, hürmet eden, Müslümanları
tahkir etmiş, alçaltmış olur. Hak teâlâ, Âl-i İmrân sûresinde kâfirlere
kıymet verenlerin ve küfre tabi olanların aldandıklarını ve pişman
olacaklarını beyan buyurarak meâli, (Ey benim sevgili Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem” inananlar! Eğer, kafirlerin sözlerine aldanıp da Resûlümün “sallallahü aleyhi ve sellem” yolundan ayrılırsanız, kendilerine Müslüman
süsü veren din düşmanlarının uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak,
imanınızı çaldırırsanız, dünyada ve ahirette ziyan edersiniz) olan
yüzkırkdokuzuncu âyet-i kerîmeyi gönderdi. Allahü teâlâ kâfirlerin,
kendi düşmanı ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Allahü
teâlânın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya
ve Onun Peygamberine düşman olmaya sürükler.
Bir kimse,
kendini Müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der.
Namaz kılar ve her ibadeti yapar. Halbuki bilmez ki, böyle çirkin
hareketleri, onun imanını ve İslamını temelinden götürür.
kendini Müslüman zanneder. Kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der.
Namaz kılar ve her ibadeti yapar. Halbuki bilmez ki, böyle çirkin
hareketleri, onun imanını ve İslamını temelinden götürür.