Emir Sultan hazretleri, manevi bir işaretle çıktı Medine’den. Yanında iki de talebesi vardı.
Anadola’ya gidiyorlardı.
Gökte üç kandil belirdi.
Onları takip ederek yürüyorlardı ki az sonra yol ikiye ayrıldı. Biri sağa giderdi, biri de sola.
O ara biri geldi.
Ve “Sakın şu istikamete gitmeyin! Zira o yolda bir yılan var ki yoldan geçenlere saldırıp öldürüyor” dedi.
Ancak Emir Sultan’a yol gösteren üç kandil o yolu gösteriyordu.
Mecburen girdiler o yola.
Az sonra gördüler yılanı.
Yılan değil, bir ejderhaydı sanki!.. Fakat çok sevinçli ve neşeli görünüyordu. Sanki şerefli bir misafir bekliyordu.
Gençler korktu.
Emir Sultan ise;
“Korkmayın! O da Rabbimizin âciz bir kulu. Hakk’a itaatli olana zarar vermez” buyurdu.
Yılan dile geldi.
Ve Emir Sultan’a dönüp “Safâ geldiniz efendim! Günlerdir yolunuzu bekliyordum” dedi.
Gençler şaşırdı.
Ve “Hayret, bu yılan insan gibi konuşuyor” dediler. Yola devam edildi.
Talebeden birinin canı ‘hurma’ istedi. Tam o anda koca bir ‘hurma ağacı’ gördü önünde. Üstelik taptaze ve olgun hurmalar vardı üzerinde. Emir Sultan, o talebeye döndü ve “Senin canın hurma istemişti ya işte hurma, ye de şükret!” buyurdu.