Hâfız! Benden bu kadar…

Osman Bedreddin hazretleri dokuz yaşında hafız oldu. Meşhur lakabı “Hafız”dır. Gençliğinde bütün vakitlerini ilme tahsis etti. Zahirî ilimleri öğrendi.
Tefsir, fıkıh, hadis…
Bir gün hocası Mehmet Tahir efendi evine çağırdı onu.
Ve kendisine;
“Hafız! Sana, bütün bildiklerimi öğrettim. Bendeki bilgilerin hepsini aldın. Benden bu kadar. Sana tavsiyem, daha büyük âlim bul, onun derslerine devam et” dedi.
Hafız Osman üzüldü.
Ayrılmak istemiyordu.
Mecburen “Peki” dedi.
Ve eve döndü. İyi de, o büyük âlimi nerede ve nasıl bulacaktı?
Odasında ağlayıp;
“Dertliyim, derdim derin. Derdime derman için sana geldim yâ Mu’în!” diye Rabbine yalvarıyordu.
İşte o, tenha köşesinde kendisini yetiştirecek bir âlim bulması için Rabbine yalvarırken Hak teâlâ onun bu dileğini gönül ehli birine duyurdu.
Ahmed Merami hazretlerine.
Bu zat Buhara’daydı.
Ve evlâd-ı Resul idi.
Câmide ders verirken duymuştu bu içli yakarışı. Bildiğimiz kulakla değil tabii.
Kalp kulağıyla işitmişti.
O gün bıraktı dersleri.
Ve ayrıldı Buhara’dan.
Manevi işareti almıştı çünkü.
Sessizce çıktı yola.
İlâhî iradeyle Erzurum istikametine doğru gidiyordu. Çünkü Osman Bedreddin onu orada bekliyordu…

Comments are closed.