Ölümün, benim elimden olacak!

Efendimiz, Hayber’de sancağı Hazret-i Ali’ye verip “Yâ Ali, Hayber’i fethetmeden geri dönme!” buyurdu.
Hazret-i Ali;
“Başüstüne!” dedi ve ilerledi… Kaleden, Hâris diye bir bahadır çıktı ve er istedi meydana!… Ali bin Ebi Talip çıktı ve aslan gibi dikildi karşısına!
Zülfikâr, şimşek gibi kalkıp indi…
Haris, kanlar içinde yere serildi!
“Tekbir” sedaları yükseldi o anda!… Bu defa Haris’in kardeşi Merhab geldi… İki zırh giymiş, iki kılıç kuşanmıştı… “Bana Merhab derler. İntikamım korkunç olacak!” diye seslendi….
Şâh-ı merdan;
“Bana da Haydar derler. Ölümün, benim elimden olacak!” diye kükredi ve zülfikârı kaldırıp şiddetle boynuna çaldı!… Vücudu, yukarıdan aşağı ikiye bölündü kâfirin!
Kâğıt gibi yırtıldı kalkanı…
Düşman kaçıyor, mücahitler kovalıyordu…
Kalkanı düştü Mürteza’nın… Eğilip almaya vakti yoktu.
Hayber kalesinin koca ‘demir kapısı’nı söküp çıkardı yerinden!.. Bir eliyle onu tutuyor, öbürüyle düşmana kılıç çalıyordu!.. Bu manzara, dehşete düşürdü kâfirleri!
Eman dilediler…
Ve teslim oldular.
Hayber fethedilmişti… Efendimiz, Hazret-i Ali’nin gözlerinden öpüp “Yâ Ali, Allah ve Peygamberi senden razıdır!” buyurdu.
O ise ağlıyordu!…
Efendimiz sordu:
“Yâ Ali, niçin ağlıyorsun?”
“Sevincimden yâ Resulallah!” deyince, “Yâ Ali, ne kadar sevinsen azdır… Zira bütün melekler de senden razıdır!” buyurdular.

Comments are closed.