Hazret-i Fatıma (radıyallahü anha) vefat etmişti… Hazret-i Ali ve oğulları, cenaze hizmetini görüp o gece defnettiler kendisini.
Ertesi sabah oldu.
Hazret-i Ali kalktı.
Kabristana gitti ve bir Fâtiha okuyup “Ey mevtalar!.. Bıraktığınız mallar vârislere taksim edildi… Hanımlarınız başkalarıyla evlendi… Evlerinize tanımadığınız kimseler taşındı… Bizden size haber bunlardır” diye seslendi.
O an bir ses işitti…
Kulak verip dinledi.
“Yâ Ali!.. Dünya malından Allah için verdiklerimizin burada faydasını gördük… Dünyada kullandıklarımız kâr kaldı yanımıza… Ama bıraktıklarımızı ziyan ettik” diyordu.
? ? ?
Bir savaşta Hazret-i Ali’nin ayağına ok saplanmıştı… Eshab-ı kiram çok uğraştılarsa da oku çıkaramadılar.
Ve cerrah çağırdılar.
Cerrah baktı ve “Ok kemiğe saplanmış, kolay çıkmaz” dedi.
Hazret-i Ali sordu:
“Peki ne yapacağız?”
“Bayıltmamız lâzım.”
“Bayıltmana lüzum yok… Ben namaza durunca çekip çıkarırsın” buyurdu.
Az sonra ezan okundu.
O da namaza durdu…
Cerrah, neşter vurup yardı ayağını ve çıkardı oku… Hazret-i Ali selâm verip sordu:
“Oku hâlâ çıkarmadın mı?”
“Çıkardım, duymadınız mı?”
“Hayır, hiçbir şey hissetmedim!..”