Ebu Eyyub Ensari (radıyallahü anh), çok cömer bir zattı…
Evi herkese açıktı.
Eline geçeni verirdi.
Verince de sevinirdi…
Köleleri ve cariyeleri âzât eder ve onlara çeşitli ihsanlarda bulunurdu…
Sünnet-i seniyyeye çok bağlıydı.
Resulullah’ı çok severdi.
Onun vefatından sonra sık sık Ravda-i mutahhara’ya gidip ağlardı!
? ? ?
Ukbe bin Âmir (radıyallahü anh), Mısır vâlisiydi… Onunla aralarında şöyle bir hadise geçti:
Vâli, bir akşam namazına gecikti.
Cemaat onu bir hayli beklediler.
En nihayet vâli geldi.
Hemen mihraba geçti.
Ve namazı kıldırdı…
Ebu Eyyub Ensari, vâliye “Ey Ukbe! Resûl-i Ekrem’in; akşam namazını geciktirenler hakkında ‘Ümmetim, akşam namazını yıldızların gökyüzünü kaplamasına kadar tehir etmedikçe hayır üzeredir’ buyurduğunu duymadın mı?” dedi.
Ukbe bin Âmir;
“Duydum” dedi.
Bu defa;
“O hâlde akşam namazını niçin bu kadar geciktirdiniz?” diye sordu.
Vâli cevaben:
“Meşguliyetten” dedi.
Bunun üzerine vâliye;
“Senin bu yaptığını görerek, insanların; ‘Resulullah da böyle yapardı’ zehabına düşmelerinden korkuyorum” dedi.
O da “haklısın” deyip özür diledi.