Muhammed ibn-i Mende hazretleri hadîs âlimidir. 310 (m. 922) senesinde İran’da İsfehân’da doğdu. Pek çok âlimden ilim tahsil etti. Hadîs-i şerîf öğrenmek için Nişâbûr, Semerkand, Mekke, Medine, Şam, Mısır ve daha pekçok İslâm memleketlerini dolaştı. 395 (m. 1005) yılında İsfehân’da vefât etti. İbni Mende şöyle rivayet etti:
Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshâbını sadaka vermeye teşvik ettiği zaman, herkes gücü yettiği kadar, sadaka olarak bir şeyler getirdiler. Eshâb-ı kirâmdan Utbe bin Zeyd “Allahım! Sadaka olarak vereceğim hiç malım yok. Ben de sadaka olarak, kullarından şeref ve haysiyetime tecavüzde bulunanları affediyorum” dedi. Peygamber efendimiz eshabına, “Şeref ve haysiyetine yapılan tecavüzleri dün akşam bağışlayan nerede?” diye sordu. Bunun üzerine Utbe bin Zeyd ayağa kalktı. Resûlullah efendimiz de “Sadakası kabul olundu” buyurdu.
Abdurrahmân bin Ebî Ukayl’den şöyle naklediyor: Sakîf heyetiyle birlikte Peygamber efendimizin huzuruna geldim. Develerimizi kapının önünde çöktürdük. İçeri girerken herkese kızgın kızgın bakıyorduk. Fakat dışarı çıkarken sevmediğimiz kimse kalmadı. İçimizden birisi, “Ey Allah’ın Peygamberi! Rabbinden kendin için Hazreti Süleyman’ın (aleyhisselam) saltanatı gibi bir saltanat isteseydin ya!” deyince, Peygamber efendimiz bu soruya gülerek şöyle cevap verdi: “Bana verilen, Allah katında Süleyman’ın saltanatından daha üstündür. Zîra, Allahü teâlâ gönderdiği her peygambere bir dua hakkı tanımıştır. Onlardan bazıları dünyayı istemişler. Bunlara dünya verilmiştir. Bir kısmı, isyan etmeleri sebebiyle kavmine beddua etmiş. Kavmi de bu yüzden helak edilmiştir. Ben ise, Allahü teâlânın bana verdiği bu hakkı, kıyamet günü ümmetime şefaat etmek için kullanacağım.”
İbn-i Mes’ûd’un şöyle anlattığını nakletti: Tebük Savaşı esnasında bir gece kalktım. Karargahın bir tarafında bir ateş yandığını gördüm. Hemen o tarafa doğru yürüdüm. Gördüm ki, Peygamber efendimiz Ebû Bekir ve Ömer (radıyallahü anhüma) oradaydılar. Zülbicadeyn Abdullah vefat etmiş, onun için mezar kazmışlardı. Resûlullah efendimiz kabre inerek onu yerleştirdi. Üzerine toprak attıktan sonra, “Allahım! Ben, bu akşama kadar ondan memnundum. Sen de ondan hoşnut ol!” diye dua etti.