Kerküklü Abdurrahman Halis Efendi Osmanlı devletinde yaşayan evliyâdandır. 1212 (m. 1797)’de Irak’ta, Kerkük’te doğdu. 1275 (m. 1858)’de aynı yerde vefât etti. Yazmış olduğu vasiyet şöyledir:
“Kulun her hâlinde ibâdet yapması gerekir. Çünkü ömür çok kısadır. Ömrünün bir kısmı küçüklükte geçer. Bir kısmı büyüyünce, bedenî ihtiyâçlarını temin etmek, uyku, kendisine arız olan hastalık, özür hâlleri, zarurî meşgaleler, insanlarla uğraşma ve geçim derdi gibi işlerle geçer. Bunlardan geriye, insan için çok az vakit kalır. İşte insan, ya bu kısacık ömrünü ibâdet ve tâatle geçirmek sûretiyle Allahü teâlâya, Cennetine ve çeşit çeşit nimetlerine kavuşur. Veya bu kısacık hayatı kendi aleyhine zayi eder de, ebedi hüsrana uğrar veya ömrünü günah ve başkalarına düşmanlıkla geçirir. Böylece şeytanın yardımcılarından olur, onunla birlikte Cehennem ateşinde yanar. Herkes, yaşadığı kısa ömür içerisinde bu üç hâlden birinde bulunur. Allahü teâlânın takdîr ettiği şeyler, her zaman insanın istediği şekilde cereyan etmez, insan bazen oturup, istediği bir şeyi bekler. Fakat bu sırada birçok iyi şeyleri kaçırır. Çok defa insanın kendisi için istediği şeylerin sonu şer olur. Bu sebeple insanın tercihte bulunması, şöyle veya böyle olmasını istememesi gerekir. Bilakis, Allahü teâlânın kendisi için hayırlı olanı ihsân etmesi için, bütün işlerini Allahü teâlâya bırakması gerekir.
Bir kimsenin dâima Allahü teâlâya tâat üzere olması, emirlerine uyup, hep murâkabe üzere olması için, üzerindeki vazîfeleri, Allahü teâlânın rızâsına uygun olarak yerine getirmelidir. Meselâ, kadılık gibi, tehlikeli ve zor bir vazîfeyi yapmak zorunda kaldığı, ondan kendisini kurtaramadığı zaman, artık o vazîfeden ayrılmayı istememelidir. Çünkü o vazîfeden ayrılırsa, belki ondan daha kötü bir işe düşebilir. Çünkü işlerin sonunun nasıl olacağını bilemez. Bu sebeple, üzerinde bulunduğu vazîfede kalmalı ve şu husûslara riâyet etmelidir:
Bu vazîfe kendisini, birinci derecede lâzım olan Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekten alıkoymamalıdır. O vazîfede kaldığı müddetçe, kötü ve bozuk birisinin o vazîfeyi almaması için kaldığını niyet etmelidir. Böylece o makama, lâyık olmayan birisinin gelmesine mâni olmuş olur.