Sahabenin büyüklerinden Hazret-i Ebu Talha’nın yaşı hayli ilerlemişti.
Bu ihtiyar hâlinde “Ey müminler! Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin” mealindeki âyet-i kerimeyi hatırladı…
Yaşı “yetmişe” varmıştı.
Heyecana kapıldı birden!
Ve oğullarını çağırıp:
“Rabbim beni, kâfirlerle cihada davet ediyor. Çabuk beni harp için hazırlayın ki harbe gideyim!” dedi.
Ama onlar razı olmadılar.
Ve kendisine cevaben;
“Babacığım! Sen, Resulullah’la birlikte çok cihadda bulundun. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarındaki harplere de katıldın, şimdi sıra bizde. Sen otur, biz gidelim” dediler.
Ve izin vermediler.
Fakat o, ısrar edip:
“Hayır hayır!.. Ben cenge gideceğim” diyerek bundan vazgeçmedi. Hicretin 34. senesinde bir “deniz harbi” için hazırlıklar yapılıyordu.
O da bu orduya katıldı.
Nihayet gemiye bindiler.
Bir müddet sonra hastalandı ve o gemide vefat etti!
Bu yüzden defnedilemedi.
Nice günler geçtiyse de mübarek cesedi asla bozulmadı.
Hatta sanki hayattaydı…
Ve tebessüm ediyordu.
Nihayet gemi sahile yanaştı.
Mübarek cesedini aldılar.
Ve karada bir yere defnettiler.