Şeyh Abdülhalim Efendi İstanbul evliyâsından olup, Halvetiyye yolunun Ramazaniyye kolunu kuran Ramazan Mahfî Efendinin oğludur. Babasının vefâtından sonra yerine geçti. Fakat kısa süre sonra 1617 yılında vefât etti. Kabri, Kocamustafaşa’da Ramazan Efendi Câmiinin yanındaki babasının türbesinin arkasında bulunan küçük kabristandadır. Bir sohbetinde buyurdu ki:
İslâm âlimi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine [yanî İslâmiyyete] tâbi olan, sımsıkı sarılan ve zâhir ve bâtın bid’atlerden kaçınan ve selef-i sâlihînin i’tikâdında olan kimsedir. Gavs-üs-sekaleyn Abdülkâdir-i Geylânî ve Şeyh-ül-islâm Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker hazretlerinin doğru olan i’tikâdında olur. Fıkıh bilgilerinden zarûrî lâzım olanları bilir. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin, (Minhâc-ül-Âbidîn) ve (Kimyâ-yı saadet) kitâbları gibi tasavvuf yolundakilerin yazdığı ahlâk kitâblarını ve tesavvuf büyüklerinin hâllerini ve sözlerini bildiren kitâbları okur. Bu kitâbları okumak, kalbin tasfiyesi ve tezkiyesi için çok fâidelidir.
İslâm âlimi, dünyâya düşkün olmaz ve dünyâya düşkün olanlarla birlikte bulunmaz. İslâmiyyetin bildirdiği iyi işleri yapar. Çalıştıklarının dünyâdaki ve âhıretdeki karşılığını yalnız Allahtan bekler. Ondan başka kimseden bir şey beklemez. Kur’ân-ı kerîmi çok okur. Evliyânın kalblerine gelen feyzlerden, ma’rifetlerden nasîb almıştır. Her işinde tevbe, inâbet, zühd, vera’, takvâ, sabır, kanâ’at, tevekkül ve rızâ yolunu tutar. Onu görenler Allahü teâlâyı hâtırlar. Dünyâ düşünceleri kalbinden kaçar.
(Çeştiyye) yolunun büyükleri ile birlikte bulunan sâdık bir kimsede zevk, şevk, harâret, rahatlık, yalnızlık, yani dünyâya düşkün olanlardan uzaklaşmak hâsıl olur.
(Kâdirî) yolunun büyükleriyle berâber bulunmak, kalbde safâ hâsıl eder. Rûhlar ve melekler âlemi ile bağlılık hâsıl olur. Geçmiş ve gelecek şeylerden çoğu kendisine bildirilir.
(Nakşibendî) yolunun büyükleri ile berâber olanda huzûr ve cemiyyet ve yâd-i dâşt ve dünyâya şuûrsuzluk ve Allahü teâlânın cezbeleri hâsıl olur. Kalbine, rûhuna birçok şeyler ihsân edilir. İslâm âlimi müceddidî ise, bütün latîfelerinde keyfiyyetler, hâller, safâ ve letâfet ve nûrlar, sırlar hâsıl olur. Bu söylediklerimiz hâsıl olmazsa, sâdık olan tâlib, hakîkî âlime kavuşamadığı için ne kadar âh etse yeridir.