Ebü’l-Hayr Fârûkî hazretleri Hindistan’ın büyük velîlerindendir. Dedesi, Abdullah-ı Dehlevî’nin halîfesi Ahmed Saîd-i Fârûkî’dir. Ebü’l-Hayr, 1856 (H.1272) senesinde Delhi’de Abdullah-ı Dehlevî Dergâhında doğdu. Ebü’l-Hayr henüz iki yaşına geldiği sırada İngilizler Delhi’yi işgâl etti. Bunun üzerine dedesi Ahmed Saîd-i Fârûkî, talebeleri ile Medîne-i münevvereye hicret etti. Ahmed Saîd hazretleri, torunu Ebü’l-Hayr’ı çok severdi. Dedesinin feyz ve bereketinden istifâde etmeye başladı. Dedesinin vefatından sonra Medîne’deki amcasından hadîs ilminde icâzet aldı. Böylece tahsîlini tamamladıktan sonra Hindistan’a dönerek Delhi’deki Abdullah-ı Dehlevî dergâhına yerleşti. 1925 (H.1341) senesinde Dehli’de vefât etti.
Ebü’l-Hayr hazretleri buyurdu ki: Bir gece Resûlullah efendimizi gördüm. Bir taraftan diğer tarafa gidip geliyorlardı. Mübârek yüzlerinde keder ve üzüntü görülüyordu. Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Üzüntü ve kederinizin sebebi nedir? diye sordum. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: Bugün Abdülhamîd Han tahttan indirildi. Bunun için kederliyim.” Ebü’l-Hayr hazretleri rüyâsını naklettikten sonra, gözleri yaş içerisinde şöyle buyurdu: “Bu yüz sene içerisinde Sultan Abdülhamîd Han gibi takvâ sâhibi bir sultan gelmemiştir. O, kavminin derdi ile dertlenir, milletinin iyiliğini ve refahını isterdi. Müttekî ve ilmi seven bir sultândı. Hocam Rahmetullah Efendiyi Mekke-i mükerremeden İstanbul’a yanına dâvet etmiş, çok ikrâm ve iltifâtta bulunmuştu. Hattâ kendi eliyle ona namaz için seccâde sermişlerdi. O yüce Hâkana bu muâmeleyi revâ görenlerin sonları pek fecî olacaktır. Ama din ve millet çok zarar görecektir, ona yanıyorum.”
Vefatından evvel oğluna şu nasihati yaptı: “Ey oğlum! Temennîleri bırak. Gece-gündüz dünyâ malı toplar, amel yapmazsan, hiçbir isteğine kavuşamazsın. Yalnız yaptıklarının meyvesini bulursun. Gece gündüz dünyâ için çalışırsın, sonra da dindârların kavuştuğu derecelere kavuşmayı beklersin. Ne kadar uzak. İşin sonunda kurtuluş, sizin temennî ve arzûlarınıza bağlı değildir. Bilakis îmân ve amele bağlıdır. Kötü amel yapan herkes onun cezâsını görür. Hiç kimsenin Allahü teâlâdan başka hakîkî yardımcısı yoktur. Îmân edip, iyi amel işleyenler Cennet’e girerler. Büyüklerimiz; Allahü teâlâdan ve sevdiklerinden başkasına tutulmuş olandan ne hayır beklenir.” buyurmuşlardır.