Musullu Âlim Seyyid Muhammed Sincarî

Seyyid Muhammed Sincarî hazretleri 515 (m. 1123)’de Musul’da Sincar bölgesinde doğdu. Şeyh Abdülkadir Geylânî hazretlerinin halifelerindendir. Ondan aldığı vazife ile Cizre’de halkı irşad etti. Moğol istilasında Kayseri’ye hicret ederken 619 (m. 1223)’de yolda vefat etti, Cizre’ye getirilerek defnedildi.

Bir sohbetinde şunları anlattı:

Üstadımız Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyurdu ki: “Hakîkî yaşamak, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemek demektir.”
“Allahü teâlâya en yakın olan, ahlâkı güzel, kalbi rahat olandır. En üstün amel, kalbin Allahtan başkasına yönelmemesidir.”
“Bid’at yoluna sapmayınız! İtâat ediniz, muhalif olmayınız! Sabrediniz, sızlanmayınız! Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız! Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz! Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz! Hele Mevlânızın kapısından hiç ayrılmayınız.”
“Şükrün esâsı, ni’metin sahibini bilmek, bunu kalp ile itirâf etmek ve dille söylemektir.”
“Allah için hâline sabreden fakir, Allaha şükreden zenginden daha değerlidir. Hâline şükredebilen fakir ise, şükreden zenginden ve sabreden fakirden daha üstündür.”
“Nefsinin peşine düşüp de, rehberi, yol gösterici hakîkî âlimleri dinlemeyen kimse, gerçekten nasipsizdir.”
“İnsan, kendini Kelime-i tevhîd söylemeye, ‘La ilahe illallah’ demeye alıştırmazsa, ölüm döşeğinde iken onu hatırlaması ve söylemesi güç olur.”

“Allahü teâlâ, bir kulunu severse, ona fazla mal ve evlat vermez. Böylece, Allaha olan muhabbetini engelleyecek bir ortak olmamış olur. Çünkü Allahü teâlâ Gayyur’dur. İbâdette olduğu gibi, sevgide de ortaklığı kabul etmez.”

“Kim insanlardan bir şey istiyorsa, Allahı tanımadığı için istiyor, îmânı, marifeti ve yakîni zayıf olduğu için istiyor.”

“Kalp, dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve onun geçici lezzetlerinden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok âhıreti sevmiş olamaz.”

“İyi huy sahibi, insanlardan gelen şeylere aldırmaz. Bu hâl ise, her şeyin Allahü teâlânın dilemesiyle olduğunu bilmektendir. Böyle olan kimse, nefsini hakîr görür.”

Hasen-i Basrî hazretleri buyurdu ki: “Tövbe dört esas üzerinedir: 1- Dil ile istiğfar. 2-Kalb ile pişmanlık. 3- Azâ ve organlar ile günahları terk. 4- O günahları bir daha yapmayacağına niyet ve kastetmektir” dedi ve yine Hasen-i Basrî buyurdu: Nasûh tövbesi; bir günâha tövbe etmek ve bir daha, tövbe ettiği şeyi yapmamaktır.

Comments are closed.