Bir gün Sultan Ahmed Han “rahmetullahi aleyh” bir vezirine kızar.
Ve derhâl azleder.
Yâni alır onu vazifeden.
Yerine, bir başkasını tayin eder.
Sonra mührü de alır.
Bir memuruna verip;
“Bunu, yeni vezire götür!” der.
Memur da:
“Başüstüne sultanım” der.
Ve mührü alıp yola düşer.
Yeni vezir, Üsküdar yakasında oturmaktadır.
Gidip bir kayığa biner.
Ama ne hikmettir bilinmez, o mührü denize düşürür.
Ne yapacağını şaşırır.
Üzülerek geri döner!
Ve Padişaha gelir.
Vaziyeti ona arz eder.
Sultan kızmaz memuruna.
“Olur böyle şeyler” der.
Hatta onu teselli eder.
Ve kendisine;
“Sen Hüdayi’ye git… Bu işi ancak o hâlleder!” der.
Vazifeli yine;
“Başüstüne” der.
O büyük zata gider.
Ve sultanın dileğini arz eder.
Büyük veli, hemence seccadenin altına elini sokar.
“Mühür”ü çıkarıp avcuna koyar.
Öyle ki; keseden sular damlar.
? ? ?
Bu zat vefat etmeden önce bütün sevdikleriyle helâlleşir.
Vasiyetini yazar.
Şehadeti söyler.
Ve “Allah!” deyip ruhunu teslim eder.
Türbesi, Üsküdar’da, kendi dergâhındadır. Ziyaret edenler çok istifade ederler.