İmâm-ı âzam Ebu Hanife “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin tek maksadı, İslâm’ın hükümlerini kitaplara geçmekti.
İlim ve içtihatta zirveye ulaşmıştı. Cafer-i Sadık hazretlerinden ‘feyiz’ alıp bu büyük zata iki yıl hizmet etti.
Hem ilim öğrendi.
Hem de “feyiz” aldı.
Ömrünün sonlarına gelmişti ki Abbasi devletinde karıştı ortalık!
O zamanın Sultanı olan kişi, bir gün onu çağırdı.
Ve kendisine;
“Siyasette beni desteklersen sana temyiz reisliğini veririm” dedi.
Büyük İmam;
“Yapamam” dedi.
Teklifi kabul etmedi.
Siyasete karışmadı.
Sultan ısrar etti.
Hazret-i İmam yine kabul etmedi.
Bu defa kızdı, sinirlendi ve hapse attırdı kendisini.
Hatta hapiste “kırbaç” vurdurdu mübarek ayaklarına.
Sonra hapisten çıkardı…
Teklifini tekrarladı.
Ama o, yine reddetti.
Kızdı ve hapsetti tekrar.
Üstelik “sopa” vurdurdu.
Hatta her gün daha da arttırdı sopa sayısını.
Fakat halk galeyana gelir endişesiyle onu sırt üstü yatırıp ağzına “zehirli şerbet” akıttı.
Şehit olduğunda “yetmiş” yaşındaydı…
Ruhunu teslim ederken secde etti.
Duyanlar, şehadetine çok üzülüp “Dünyaya böyle bir zat tekrar gelmez” dediler.