Her asırda Peygamber geldi

Abdülhamîd Hüsrevşâhî hazretleri Kelâm âlimlerinin meşhûrlarındandir. 580 (m. 1184)’de İran’da Hüsrevşâh’ta doğdu. İmam Fahrüddîn-i Râzî’nin talebesidir. Hocasının vefâtından sonra Şam’a geldi. 652 (m. 1254)’de Şam’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Her asırda gönderilen Peygamberler, gönderildikleri asırda yaşayan insanların kâbiliyetlerine ve istidâtlarına göre gönderilir. Her asırda gelen insanların kâbiliyetlerinin farklı olmasından dolayı, dinleri de farklı oldu. Bu farklılık, dinlerin aslının bir din olmasına mâni değildir. Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Peygamberliği bildirilince, Onun istidâdı bütün Peygamberlerin istidâtlarından dahâ mükemmel ve dahâ muazzam ve bütün âfetlerden sâlim oldu. Onun ümmetinin istidâtları da, diğer ümmetlere nisbetle dahâ mükemmel oldu.
Allahü teâlâ [Âl-i İmrân sûresi 85. âyetinde meâlen], (Muhammed aleyhisselâmın getirdiği İslâm dîninden başka din istiyenlerin dinlerini, Allahü teâlâ sevmez ve kabûl etmez. Dîn-i islâma arka çeviren, âhırette ziyân edecek, Cehenneme girecekdir!) buyurdu.
[Âl-i İmrân sûresi 64. âyetinde meâlen], ((Resûlüm), de ki: Ey kitâb ehli (Hıristiyan ve Yahûdîler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir kelimeye gelin. Allahtan başkasına tapmayalım, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım…) buyurdu. Yani, ey ehl-i Tevrât ve İncîl, geliniz bir kelime ile azm; kabûl ve amel edelim. Bu husûs hakkında Tevrât, İncîl ve Kur’ânda ihtilâf yokdur. Aramızdaki o kelime şudur: Allahtan başkasına tapmayalım ve Ona şerîk tutmayalım. Zîrâ tarîk-ı tevhîdden gayrısına tâbi olmak azgınlık ve dalâlete sebep olur.
Allahü teâlâ [En’âm sûresi 153. âyetinde meâlen] (… Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi Onun yolundan saptırıp parçalamasınlar…) buyurdu.

Peygamberimizin cümle Enbiyâya bağlı olması, bütün dinler Onun dîninin tûfeylisi olması tabiîdir. Allahü teâlâ hadîs-i kudsîde (Sen olmasaydın mahlûkâtı yaratmazdım) ve [Duhâ sûresi 5. âyetinde meâlen] (İleride (kıyâmet günü), Rabbin sana (şefaat makâmını) verecek de hoşnut olacaksın) buyurdu.

Bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde demişlerdir ki; (Cümle mahlûkât benim rızâmı isterler ve biz senin rızânı isteriz. Havas her ne kadar havas ise de senin makâmın yanında âmilerdir. Hâsdan da hâs olan sensin yâ Muhammed. Hakîkat şudur ki, O hazretin mertebesinin kemâlini ve yüksekliğini hakkıyla kimse idrâk edemez.)

Comments are closed.