Ebû Mûsâ Dîneverî hazretleri Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin talebesinden idi. 281 [m. 894] senesinde vefât etti. Ebû Mûsa Dineverî diyor ki:
“Tevekkülün ne olduğunu Bayezid’e sordum.” “Sen ne dersin?” dedi. Âlimler buyuruyor ki: “Sağın, solun, her tarafın yılan, akrep dolu olsa, kalbine bir şey gelmemesi tevekküldür” dedim. Buyurdu ki:
“Bunu yapmak kolaydır. Benim yanımda tevekkül, kâfirlerin hepsini Cehennemde azap içinde, müminlerin hepsini Cennette nîmetler içinde görüp de, ikisi arasında hiç ayrılık bulmamaktır. Ebû Musa’nın dediği, tevekkülün yüksek derecesidir. Fakat bu, zarardan sakınmamak demek değildir. Ebû Bekir (radıyallahü anh) mağarada, yılanın deliğine mübarek ayağını dayayarak, ondan korundu. Halbuki onun tevekkülü, daha üstündü. Fakat o yılandan korkmuyordu. Yılanı yaratandan, onun yılana kuvvet ve hareket vermesinden korkuyordu. Her şeyin kuvveti ve hareketinin, ancak Allahü teala’dan olduğunu görüyordu.
Tevekkül etmek, çalışmamak demek değildir. Çünkü Ebû Bekir (radıyallahü anh) her işinde tevekkül sahibi idi. Halîfe seçildiği zaman, çarşıda kumaş satıyordu. ‘Ya Halîfe! Devlet idare ederken, ticaret yapmak olur mu?’ dediklerinde ‘Çoluk çocuğuma bakmazsam, millete nasıl bakarım?’ buyurdu. Bunun üzerine Halîfeye Beytülmaldan aylık vermeyi uygun buldular. Bundan sonra her saat, millet işleri ile uğraştı. Kendisi tevekkül edenlerin en yükseği iken, ticaret ederdi. Fakat para kazanmayı düşünmezdi. Kazancını sermayesinden, çalışmasından bilmez, Hak tealadan bilirdi. Malını din kardeşlerinin malından daha çok sevmezdi. Tevekkül etmek için zühd lazımdır. Zahid olmak için ise, tevekkül lazım değildir.
Ebû Cafer Haddad, Cüneyd-i Bağdadî’nin hocası idi. Çok tevekkül ederdi. Yirmi sene, tevekkül ettiğini, kimseye belli etmemişti. Her gün, pazarda bir dinar kazanırdı. Hepsini fakirlere sadaka verirdi. Cüneyd, onun karşısında tevekkülden söylemezdi. Onun yanında, onda bulunan şeyden konuşmaya utanırdım buyururdu.
Tasavvuf adamlarının çarşıda, pazarda, halk aralarında dolaşmaları, tevekkülün az olduğuna alamettir. Evlerinde oturmaları, Allahü tealadan beklemeleri lazımdır. Meşhur yerde, tekkede oturmaları da, çarşıda oturmak gibidir ki, kalplerinin rahat etmesine sebep, şöhretleri olmak tehlikesi vardır. Fakat şöhret hatırlarına gelmezse, çalışan insan gibi, tevekkül etmiş olur.”