Hazret-i Ömer radıyallahü anh, bir gün şehri gezerken kendisini sevindiren bir hâdise oldu. Şöyle ki;
Bir sokağa girdi.
Yürüyüp ilerledi.
Sokağın ilerisinde çok yaşlı ve safça bir kadıncağız evinin önüne çıkmış, güneşleniyordu. Kızı, Halîfeyi fark edince telâşla seslendi içeriden:
“Anneciğim!”
“Buyur kızım”
“Çabuk içeri gir!”
“Neden kızım?”
“Emîr-ül mü’minîn bu tarafa geliyor.” İhtiyâr kalkıp içeri girdi. Ancak merak etmişti, Emîrin kim olduğunu.
Pencereyi açtı.
Ve Onu bekledi.
Halîfe ilerleyip tam o evin önünden geçiyordu ki, yaşlı kadın tanıdı hazret-i Ömer’i.
Çok şaşırmıştı.
Hemen içinden;
“Bu bizim Ömer” dedi.
Ve seslendi kızına:
“Perîhân kızım!”
“Buyu anneciğim.”
“Hani Emîr geliyordu?”
“Evet anne Emîr geliyor.”
“Ne Emîri kızım, biz ona Ömer derdik. Ne zaman Emîr olmuş?” deyiverdi.
Halife bunu işitti.
Çok hoşuna gitti.
Ve kendi kendine; “Ömer’i kendisine tanıtan kimdir?” diye düşündü. Çok merak etmişti.
Başını kaldırdı.
Pencereye baktı.
İçeride ihtiyâr kadıncağızı görünce ona doğru seslenip; “Doğru dersin ey hâtun! Ben, o senin bildiğin Ömer’im işte!” dedi.
Ve yürüyüp gitti.
Çok sevinmişti.
Öyle ki, memnûniyeti yüzünden okunuyordu.